" One more Martini please." Namjoon dudaklarını aralayacakken, normalinden çok daha beter olan sarhoş Park Jimin, büyüğün kalın dudaklarına işaret parmağını bastırmıştı. " Bir gece, hyungum olma. Ya da liderlik ediyormuş gibi hissetme. Buraya eğlenmeye gelen iki arkadaşız gibi düşün."Namjoon iç geçirip arkasına yaslanmış ve derin bir nefes almıştı. Ona göz kulak olup aynı zamanda eğlenemezdi. Bu çok zordu. Çok.. " Teşekkürler."
" Jimin garsona göz kırpma." Jimin göz devirmiş ve içkisinden kocaman bir yudum almıştı. Eve nasıl döneceklerdi, pek bir fikirleri yoktu ama Namjoon bir şekilde hallederdi. Bunun yerine Jimin'in daha da sarhoş olmamasını diliyordu. Bir de etraftakilerle konuşmasa iyi olacaktı.
" Neden bu kadar gerginsin?" Jimin bu gece susmayacak gibiydi,Namjoon bu konuyu gerçekten ciddi ciddi konuşmaları gerektiğini düşünüyordu. " Sadece sarhoş olunca farklı biri oluyorsun Jimin. Beni endişelendiriyorsun."
" Artık hayatımızda bizi kısıtlayacak saçma sapan kurallar yok. İstediğim gibi yaşayabilirim. Karşılaşabileceğim en büyük tehlike ne olabilir ki?" Namjoon bu tartışmanın büyümemesi için dudaklarını birbirine bastırmıştı, bu daha da büyüyebilirdi. O yüzden sustu.
" Hatta, şu an daha önce yapmadığım bir şeyi yapacağım." demişti ayağa kalkarken. Daha sonra içkisini alıp ayağa kalkmıştı. " Sen biraz manzaranın tadını çıkar. Ben de yeni arkadaşlar edineyim."
Namjoon Jimin'in bara doğru gidişini izlerken elinde telefonunu sıkı sıkı tutuyordu, şu an iç güdüsel olarak kendisini oldukça savunmasız ve diken üstünde hissediyordu. Şimdi ne yapacaktı? Gördüğü herhangi bir kadınla konuşmaya mı başlayacaktı?
Onu dikkatlice izlemeye başlamışken, Jimin yüksek sandalyelerden birine oturmuş ve barmenle sohbet etmeye başlamıştı. Birkaç dakikada içkisi bitiyor, yerini yenisi alıyordu. Namjoon tam ayağa kalkıp onun yanına gidecekken, birisi daha erken davranmış ve Jimin'in yanındaki boş sandalyeye oturmuştu.
Muhtemelen zengin bir İtalyan iş adamıydı bu, üzerinde kırış kırış olmuş bir takım elbise vardı, gömleğinin ilk iki düğmesini açmış ve kollarını katlamıştı. Namjoon ne söylediğini duyamıyordu fakat Jimin'in flörtöz tavrından ve güldükçe kısılan gözlerinden ortamda eğlenceli şeyler döndüğünün farkındaydı. Kendini bazen Ross Geller gibi hissediyordu. Çok gerginleşebiliyordu, aptal gibi davranıyordu.
Belli ki şimdi o ikisi flört ediyordu ve Namjoon sadece onları izlemekle yetiniyordu. Jiminse Namjoon'dan kesinlikle daha iyi durumdaydı. Yanına gelen adamla çok derin olmasa da eğlenceli bir sohbetin içindelerdi, Jimin'in ingilizcesi öncekinden çok daha iyiydi tabii ki fakat sarhoştu, aynı zamanda aksanları farklıydı. Tabi bu flörtöz tavırlarını durdurması için bir engel değildi.
Namjoon elinde sıktığı telefonu çalınca kaşlarını çatmış ve kimin aradığına bakmadan telefonu kulağına götürmüştü. " Efendim?"
"Namjoon, beni özlemedin mi artık?" Yoongi'nin sesini duyduğunda bir nevi rahatlamış, derin bir nefes almıştı. " Özledim tabii ki de." Bir yandan da arkasına dönüp Jimin'e bakıyordu.
" Nasıl gidiyor Jimin'le yaşamak?" Namjoon iç geçirmişti. Nasıl gidiyordu gerçekten? Yoongi'ye bütün bu çekimi, Jimin'in sağlıksız ruh hallerini anlatsa mıydı? " Karışık biraz hyung. Şu an son derece sarhoş ve iki dakika önce tanıştığı bir adamla flört etmesini izliyorum."
" Ah bu çocuk." demişti Yoongi gülerek. " Bu hayatı hepimizden daha genç ve sorumsuzca yaşamı isteyen hep oydu. Şimdi böyle olması beni mutlu etti."
" Sahiden mi?" demişti Namjoon kaşlarını çatarak. O bu konu hakkında hiç de iyi hissetmiyordu. " Tabii
ki Namjoon, Jimin hep bir şeylerden kaçıyordu. Cinsel kimliği yüzünden, tavırları yüzünden. Hep gizlenmek zorundaydı. Herkes şimdi istediği gibi yaşamalı. O bunu hak etti."Namjoon'un dikkati telefondan uzaklaşmış, gözleri camdan çok güzel görünen tarihi esere takılı kalmıştı. Yoongi haklıydı. Jimin hep böyleydi. Sadece içindeki sakladığı bu genç adamı yeni ortaya çıkarıyordu.
" Namjoon?"
" Namjoon?"
" Hyung." demişti Namjoon iç geçirerek. " Senden bir ricada bulunabilir miyim?" Bu sırada dibinde kalan şarabı yudumlamış ve onu daraltan gömleğinden bir düğme daha açmıştı. " Tabii ki Namjoonie."
" Şirkete söyler misin, birkaç koruma istiyorum. Benden daha hızlı ayarlayacaklardır." Telefonun diğer ucunda, stüdyosunda az önce ucuz sandwichini yiyen Yoongi kaşlarını çatmıştı. " Onları Jimin'in peşine takmayacaksın değil mi? Jimin bunu öğrenirse çok sinirlenir."
" Lütfen dediğimi yerine getir." Yoongi onay vermiş, daha sonra da koltukta birkaç saat önce uyuyakalan Jungkook'a dönmüştü. Telefonu kapatmış ve üzerini açan genç adamın üzerini geri örtmüş ve işinin başına dönmüştü.
Namjoon telefonunu masaya koymuş ve bir içki söylemek için arkasını dönmüştü.
Jimin yoktu.
İtalyan adam yoktu.
Gitmişlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kiss me | nammin ✔️
FanfictionBTS grubu dağıldığında herkesin bir planı vardı. Park Jimin ve Kim Namjoon hariç. " Cesaretin varsa beni öpersin." special thanks to @guchiweeb