-24-

1.1K 136 69
                                    

"Yaklaş ve kalbimi dinle sevdiğim. Senin ismin sonsuza kadar orada yankılanacak."

Çıkık ayağımın üzerine uykulu olduğum için bilinçsizce bastığımdan, onun acısıyla güne çığlık çığlığa uyanmıştım. Bir anlık şok dalgası ile etrafıma bakındığımda gözlerim çalar saatimi bulmuştu. NE?! Okula geç kalmıştım ve benim bundan daha yeni haberim olmuştu. Heyecanla yataktan kalkacaktım ki, yine aynı hataya düşmemek için önce ayağımı indirdim aşağıya. Yatağımın yan taraflarına sabitlediğim bastonlarımı kendime çektim ve destek alarak ayağa kalktım. Acısı hala yayılmaya devam ediyordu ama bu benim için önemli değildi. Önemli olan bu saatin çalması ve benim onu duymamamdı! Üstelik okula da bir saat gecikmiştim. Bu yüzden tabanları yağlayamasam bile elimi çabuk tutmam gerekiyordu.

Seke seke gardolabıma ilerleyip sürgüsünü çektim. Annem dün gece bana, uyuduğum zaman okul kıyafetlerimi ütüleyip yerlerine koyacağını söylemişti. Gözlerim dünden hazır olduğunu düşündüğüm kıyafetlerimi arıyordu ama yerinde yeller esiyordu. Bastonlarımla yüklenerek annemi aramaya karar verdim. Hem okula geç kalmıştım, hem de bu kıyafet sorunuyla başa çıkmam gerekiyordu. Çalışma masamın üzerindeki telefonumun kilidini açtığımda bana iki farklı kişiden mesaj geldiğine dair bildirim gördüm. Mesajlara baktığımda biri annemden, diğeri de Merih'ten gelmişti.
O an öyle bir durumdaydım ki, ilk olarak annemin mesajına baktım.

Yumoş Kalpli Anam:
Deniz kıyafetlerin kurumadı. Yarın giyersin artık. Bugünlük sivil git.

Güne bu kadar şanssız başlayacağımı hiç düşünmemiştim!

Annemin gönderdiği mesajı okuduğumda derin bir iç çektim. Sorun annemde değildi, sorun bendeydi. Her şey üst üste geliyordu ve 17. yaşıma lanet okuyordum! Tüm bunlar benim yüzümden olmalıydı ki, komplo benim üzerime kurulmuştu. Cidden günah keçisi kesilmiştim artık...
Oflaya puflaya gardolabıma dönüp o gün için uygun kıyafetler seçtim kendime. Pantolon giymek istemiyordum. Daha doğrusu ayağım buna izin vermiyordu. O alçıdan o pantolonu nasıl geçirebilirdim, hiçbir fikrim yoktu. Bu yüzden acele ederekten, siyah eşofmanımı ve beyaz t-shirt'ümü giyinip boy aynasının önüne geçtim. Özensiz şekilde saçlarımı arkadan bağlayıp, perçemlerimi aşağıya sarkıttım. Aynaya iç çekerek baktığımda her ne kadar mükemmel gözükmesem de, 'buna da şükür' bakışı atıp çalışma masamın üstündeki gözlüğümü taktım. Gözlüksüz kendimi çok daha farklı biri gibi hissediyordum. Ne diyebilirim ki, 4,5 sene boyunca gözlüklü olursanız, bu duruma alışırsınız.

Üstüme bir ceket atıp oda kapısının yanında olan çantamı sırtıma yüklediğim gibi telefonumu eşofmanımın cebine koydum ve odamdan zor bela bastonlarımla çıktım. Yalnızca yüzümü yıkamak için girdiğim banyoda, alt katta Süleyman amcanın olup olmadığına bakmaksızın musluğu açıp çantama dahi aldırış etmeden elimi yüzümü yıkadım. Havluyla yüzümü silmek demek, okula 3 saniye daha fazla geç kalacağım anlamına geliyordu. Bu yüzden havluya dokunmadım bile. Zaten tek ayakla yaşamak da okula yetişeceğim saati iki katına çıkarıyordu.

Su dahi içmeden kapıyı açıp dışarıya çıktım. Neyse ki şanslıydım, tek ayakkabı giyinecektim. Merdivenlere oturup alçılı ayağımı yere hafifçe koydum. Diğer sapasağlam ayağıma da ayakkabımı geçirdiğim gibi bastonlarımı kapıp dikleştim. O saatte otobüse binemezdim. Çünkü ne yanıma para almıştım, ne de otobüs o saatlerde oradan geçiyordu...
Merdivenlerden aşağıya yavaş adımlarla iniyordum ki, arkamdan tanıdık bir ses bana seslendi. "Beni bekle komşumun belalı çocuğu!" Sesin sahibine baktığımda ise bana doğru koşan bir adet Enes ağabey ile karşılaştım. Zaten onun olduğunu lakap takması yüzünden herkes anlardı.
Bastonlarımı koltuk altıma yerleştirip aceleyle yanıma gelmiş Enes ağabeye baktım. Nefes nefese kalmıştı, sanki maratona katılmıştı...
"Ne o Enes ağabey? Rüyanda süvariler trafoyla mı kovalıyorlardı seni?" deyip güldüğümde burun kıvırdı. "Okula gitmene yardımcı olacaktım ama anladığım kadarıyla iyisin Deniz Bilgen. Sana kolay gele." deyip elini kolunu sallayarak gidecekti ki onu kolundan tuttum. Zor durumdaydım, o da bunun fazlasıyla farkındaydı. Ona dudak büküp baktığımda kafasını yavaşça salladı. "Dua et iyi kalpli ve yakışıklı biriyim. Yoksa seni okula geç kalmış olmana ve yağmurlu havada şemsiyesiz çıkmana dahi aldırmadan burada bırakıp giderdim." dediğinde göz devirdim. Cidden aceleden dışarıda yağmur yağdığını bile fark edememiştim. Tamam, iyi kalpliydi bunu kimse inkâr edemez. Ama beni oracıkta bırakıp gitmekle 'yakışıklı' olmanın ne alakası vardı, onu çözememiştim.

kiraz çiçeği.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin