16 yıl önce;
Üç tenefüstür arkadaşına bahçeye çıkmak için binbir türlü dil döken Havin,sonunda umutsuzca pes etti.
" Burada kukumav kuşu gibi oturunca eline ne geçecek. Ders bitiminde yine birlikte aynı eve gideceksiniz. Ne kadar kaçabilirsin ki , burada kendini sınıfa kapatsan da akşam aynı çatının altında , aynı sofrada olacaksınız" dedi sitemkar bir şekilde. Asya ona anlayış bekler gibi baktı. " Anlamıyorsun... Ne kadar az görürsem o kadar iyi. Çık hadi sen lütfen. Benim yüzümden tenefüslerini sınıfta geçirmek zorunda değilsin"Havin genç kızın yanına oturdu ve kollarını boynuna sardı. " Olmaz. Sen burada tek başına acı çekerken ben nasıl bahçede gülüp, eğlenirim. Anca beraber kanca beraber"
Asya, onun sarılışına tebessüm dolu bir yüzle karşılık verdi. " Deli kız" dedi. " Benim yüzümden sen de Fırat'ı göremiyorsun. Hadi gel çıkalım madem. Son bi ders kaldı zaten. Sonra kırk gün başımın etini yersin. Senin yüzünden sevdiceğimi göremedim diye. Zaten onun da gözü kapıdadır şimdi. Kalk hadi" Havin ona sen ciddi misin der gibi baktı ve " Emin misin?" Diye sordu. Asya kolundan tutup onu ayağa kaldırdı ve itekleyerek sınıftan çıkardı. Tenefüsün ilk beş dakikası zaten geride kalmıştı. En azından kalan beş dakikada biraz oksijen alır ve sevdikleri genç adamları kısacık da olsa görebilirlerdi. Gerçi Asya'nın Serhan'ı pek görmek istediği söylenemezdi ama neyse. Genç kız onu her gördüğünde ve Serhan ona bir yabancıymış gibi her soğuk davrandığında, kalbinin paramparça olduğunu hissediyordu. Böyle zamanlarda kalbî öyle sızlıyordu ki , acısını geçirmek için elini sertçe göğsüne bastırsa da kâr etmiyordu. Hele de o Elvan denen keneyi etrafında gördüğü zamanlar hissettiği acıyı tarif bile edemiyordu.
Bahçeye çıktıklarında gözüne ilk çarpan şey Elvan olmuştu. Onun, bahçe duvarının önünde, Serhan'ın ellerini avuçlamış, hararetle birşeyler anlattığını gördüğü o an, sanki biri kalbine ucu sivri bir hançer sapladı. Havin onun duraksayan adımlarını fark edince durdu ve bakışlarını anlamaya çalışır gibi yüzüne çevirdi. O an arkadaşının bulutlanan gözlerini ve kirpiklerinin ucundan süzülen birkaç damlayı gördü. Ne olduğunu sormaya lüzum görmeden bakışlarını onun baktığı tarafa çevirdi ve gördüğü manzara karşısında o da en az Asya kadar sarsıldı. Evet Serhan hiçbir zaman arkadaşının duygularına aynı karşılığı vermemiş, onu hep bir abi gibi koruyup kollamıştı. Ama Havin yine de onların birbirlerinin kaderi olduğuna inanıyordu. Hem birkaç defa Serhan'ın Asya' ya içli içli bakan kaçamak bakışlarını yakalamıştı. Şimdi bu gördüğü de neydi ?
Asya bir anda arkasını döndü ve bahçe kapısına doğru koşturmaya başladı. Havin arkasından gidip seslendiyse de , genç kız öyle hızlı koşuyordu ki ona yetişememişti.
Asya Kızıltepe sokaklarında bir berduş gibi hıçkıra hıçkıra koşturuyor, ara sıra küçük bir kız çocuğu gibi burnunu pek de kibar olmayacak biçimde çekiyor ve gözlerinden akan damlaları hırsla kuruluyordu. Ama boşuna bir çabaydı bu yaptığı. O daha birini kurulamadan diğeri damlıyordu kirpiklerinin ucundan. Ondan nefret ediyordu. Hem ondan hem de o kara kuru çirkin kızdan. Ah, kimi kandırıyordu ki, kız bal gibi de birçok erkeğin dikkatini çekecek güzellikteydi. Ama koca okulda hiç erkek yokmuş gibi gelip onun Serhan'ına kancayı takmıştı. Ah, Serhan nasıl izin vermişti o kızın ellerini tutmasına. Asya onun yüzüne dâhi bakmaya hayâ ederken, genç çocuk bir kızın tenine dokunmasına nasıl müsaade ederdi. Hem de ulu orta. Herkesin görebileceği bir ortamda. Ya Elvan denen o kıza ne demeliydi. Hiç utanmıyor muydu namahrem bir erkeğin ellerini öyle fütursuzca avuçlamaya. Asya artık emindi. O utanmaz kızın kesinlikle ar damarı çatlamıştı. Kalbi acıyordu. Kalbi daha önce hiç acımadığı kadar çok acıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALBİMDE SAKLI (DÜŞ SERİSİ 2)
SpiritualBiz seninle bir ağacın gölgesinde... Bir ekmeğin tuzunda... Bir bayram şekerinde... Kimi göğe yükselen pembe bir balonun ardındaki gözyaşında, kimi küçücük bir diz yarasında... Her an birlikte... Her an el ele. Aynı avluda... Aynı rüzgarda...Aynı...