Şimdi sen bu şehirden gittin ve yok musun? Yani bu soluduğum hava, bu adımladığım yollar , baktığım gökyüzü, yıldızlar sensiz mi artık? Tomurcuklarda sakladığım sevdalar, çiğ tanesinde sarmaladığım şiirler öksüz mü kaldı? Demek böylesine sensiz kalmak, adını sensizlik koymak da varmış dinlediğimiz tüm şarkıların. Şimdi sen bu şehirde değilsen, bu denizin, gecenin, şiirlerin ne anlamı var? Benim ne anlamım var? Sensiz bu kentin tüm sokakları boynu bükük, bu şehir ıssız bir mezar yeridir artık... Sol yanım boş, sol yanım üşümekte ve bilesin ki ben topraklar atmaktayım tüm şehrin üstüne. Çünkü; ben yoksam orada belki birşey eksiktir, ama sen yoksan burada bilki herşey eksiktir...
Naim Tekin
&-&
"Havin! Bu çok, çok güzel" diye cıvıldadı genç kız arkadaşının üstündeki beyaz gelinliğin tüm detaylarında göz gezdirerek. Havin kendi etrafında döndü ve bakışlarını ona çevirip " beğendin mi gerçekten" diye sordu. Asya aralarındaki mesafeyi kapattı ve dostunun ellerini avuçlarının arasına aldı. " Deli misin? Bayıldım. Tıpkı bir prensese benziyorsun" dedi ve koşarak bekleme koltuğunun üstündeki çantasından telefonunu çıkardı. " Hadi güzel bir poz ver. Bu anı ölümsüzleştirelim" diyerek tekrar yaklaştı Havin'e gülen gözlerle. Havin ellerini beline atıp, çenesini yukarı kaldırdı ve gülümsedi. Asya fotoğrafı çektiği sırada Fırat gelinlikçiden içeri girdi. Sevdiği kızı baştan ayağa hayranlıkla süzdü ve heyecanla yutkundu.
Onu ilk fark eden Asya olmuştu. " Senin burada ne işin var?" Diye sordu şaşkınca. Havin onun baktığı yöne döndüğünde çığlık atarak kabine girdi. " Fırat!" Diye cırladı telaşla.
" Neden geldin. Düğünden önce damadın gelinliği görmesi iyi değil bilmiyor musun? Konuşmuştuk bunu üstelik"Genç adam nişanlısının sitemi karşısında gülümsedi. " İnanmayın böyle şeylere. Batıl inanç bunlar. Çık hadi oradan da bir kez daha bakayım. Gördüm zaten"
Havin oflayarak eteklerine yapıştı ve saklandığı yerden usulca çıktı. Yüzü asılmıştı ve Fırat'a öldürecek gibi bakıyordu. Fırat tekrar gülümsedi ve ona yaklaştı. Bakışları bir süre yüzünde oyalandı ardından gelinliğe döndü. Genç kızın etrafında bir tur atıp onu tepeden tırnağa süzdü. Ve tekrar önüne geçtiğinde " dünyanın en güzel gelini " diye fısıldadı. Havin utanarak yere düşürdü bakışlarını. Bu sırada Asya, onların tüm bu şaşkın ve sevimli hallerini kare kare fotoğraflıyordu. Anneleri ise bir köşede gülümseyerek izliyordu olanları. Genç kızın elindeki telefon son kez havalandı ve üçünü birlikte alan bir selfie çekti ve ardından gelinlik işini halledip ellerinde paketlerle dükkandan ayrıldılar.
***
Asya parmaklarını o günün anısı ile doldurduğu üçlü çerçevenin üstünde gezdirdi. Meğer bu çekildikleri son fotoğraflarıymış. Kim bilebilirdi ki... Genç kızın o gün büyük hayallerle giyindiği o beyaz gelinliğin bedenini değil tabutunu saracağını kim tahmin ederdi. Havin gittiğinden beri kendini yapayalnız hissediyordu. Oysa tüm sevdikleri yanındaydı. Sağlıklı ve hayattalardı. Yine de böyle hissetmekten kendini alamıyordu. Böyle mi oluyordu? Çok kıymet verdiği birini kaybedince böyle kimsesiz kalmış gibi , bir boşluğun içinde sürükleniyormuş gibi mi hissediyordu insan?
Kapısı çaldığında ıslak bakışlarını elindeki çerçeveden kaldırdı. Kim o diye sormadı. Çünkü o kapının ardındakinin kim olduğunu çok iyi biliyordu. Haftalardır olduğu gibi yine penceresinin önünde nöbetteydi. Acısını unuttuğu tek liman. Yalnız olmadığını hatırlatan tek sığınak. Ömrünün en kıymetli parçası... Kalbinin en gizli sırrı... Onun orman gözlü kahramanı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALBİMDE SAKLI (DÜŞ SERİSİ 2)
SpirituellesBiz seninle bir ağacın gölgesinde... Bir ekmeğin tuzunda... Bir bayram şekerinde... Kimi göğe yükselen pembe bir balonun ardındaki gözyaşında, kimi küçücük bir diz yarasında... Her an birlikte... Her an el ele. Aynı avluda... Aynı rüzgarda...Aynı...