Konağa döndüklerinin ertesi günüydü. Konakta kızlar dışında kimse yoktu. Evin büyükleri günler önce vefat eden komşuları Halime hanımın ailesine başsağlığı ziyaretine gitmişti. Alya daha onlar evdeyken ders çalışmak için odasına kapanmıştı. Arya ise muhtemelen yine bilgisayar başında saçma sapan filmlere bakıyordu. Asya' da bu sırada penceresinin önündeki çiçeklerini suluyordu. Serhan'ın, askere gideceği günün sabahı alıp ona getirdiği çiçekleri... Asya onlara her baktığında o günü anımsıyor ve yüzü sıcacık bir gülümseme ile dolup taşıyordu. Serhan birbirinden farklı türdeki bu çiçekleri getirdiğinde ona aynen şöyle söylemişti. " Bu çiçekleri tıpkı aşkımızı büyüttüğün gibi sabırla, özenle ve sevgiyle büyüt. Döndüğümde onları evimizin balkonuna götüreceğiz." Asya o anı her hatırladığında gözleri mutlulukla doluyordu. Bu birbirinden güzel ve anlamlı çiçekleri çok seviyordu. Genç adam her birini özellikle seçmişti. Mesela şu en baştaki pembe sardunya; huzur, güven ve arkadaşlığı temsil ettiği biliniyordu. Ayrıca 'her zaman yanındayım' anlamını da taşıyor. Sonra onun hemen yanındaki kırmızı kalanşo çiçeği; düşen ve yeşeren anlamını taşıyor. Kırılan dalları ve yaprakları yerden yeniden yetişiyor. Serhan bu çiçeği anlatırken 'tıpkı bizim aşkımız gibi' demişti. 'Dalları kırılsa, üstündeki tüm yapraklar dökülse de hiç pes etmeden yeniden filizleniyor.' Kalanşonun hemen yanında beyaz bir gardenya vardı. Onun da anlamı beyaz yapraklarından ötürü günahsız bir melekti. Ayrıca gizli aşk, beni unutma ve gerçek aşkımsın gibi anlamları da vardı. Ve Asya'nın en sevdiği , en onları anlatan çiçekteydi sıra. Genç kız onu sularken her defasında sanki ilk can suyunu veriyormuş gibi özenle suluyor ve yapraklarını sevgi ile okşuyordu. Çiçeklerinin hepsini çok seviyordu ama bunun yeri ayrıydı. Açelya... Asya'nın penceresine en çok yakışan çiçeği açık pembe yapraklara sahip açelyasıydı. Açelyanın anlamı aşık olunan kişiye erişmenin çok zor olduğu zamanlarda,ona karşı duyulan özlem ve acı şeklinde tanımlanır. Açelya çiçeği sevgiliye özlem duymayı temsil eder. Serhan ona açelya çiçeğinden ve anlamından söz ettiğinde kalbine o eski , acı dolu hatıraları düşmüştü. Genç adam nasıl da haklıydı. Bu çiçek onların geçmişiydi. Birbirlerine ulaşamadıkları acı ve özlem dolu o günlerin en güzel temsili. Ona her baktıklarında o günleri yâd edecek ve bu güne gelinceye kadar hangi yollardan geçtiklerini asla unutmayacaklardı. Böylece her ikisi de ömürlerinin sonuna kadar bu aşkın kıymetini bilecek, yaralı geçmişlerine inat birbirlerini hiç üzmeden, huzur dolu, mutlu bir hayat süreceklerdi.
Konağın görkemli kapısı aralandığında Asya'nın ruhuna güneş doğdu. Dünden beri genç adamı ilk görüşüydü. Gece planladıkları gibi gitmemiş, birlikte uyuma hayalleri suya düşmüştü. Ve genç adam sabah erkenden kahvaltı için sözleştiği arkadaşları ile buluşmaya gitmişti. Saat öğlenden sonra ikiye geliyordu ve eve yeni dönüyordu. Asya bir çalımla perdeyi çekip içeri girdi. Ona kızgındı. Zaten sayılı günleri vardı onu da orada burada harcıyordu. Oysa Asya gideceği güne kadar gözünün önünden bir saniye bile uzaklaşmasını istemiyordu. Genç adam bu defa usta birliğine gideceği için uzun ve acı dolu bir hasret kapısında bekliyordu. Asya bu kısacık sürede bile neler çekmişti , aylar sürecek bir ayrılığın düşüncesi içini daraltıyordu. Odasının içinde deli danalar gibi dönmeyi bıraktı. Gidip onunla konuşacaktı. Ona bundan böyle gideceği güne kadar dışarı çıkmayı yasaklayacaktı. Evet belki çocukçaydı ama Asya bunu ondan gerçekten istemeyi düşünüyordu. Temkinli adımlarla üst kata yöneldi. Kızlardan herhangi biri onu Serhan'ın odasına giderken görürse dillerinden kurtulamazdı.
Neredeyse parmak uçlarına basarak yürüyordu. Serhan'ın odasının önünde durduğunda kapıyı çalmak için yumruğunu havaya kaldırdı ancak tam o sırada duyduğu tıkırtı ile panikledi ve kapıyı çalmadan paldır küldür içeri daldı. Serhan elindeki gömleği şaşkınca yatağın üzerine bıraktığında genç kız da irice açılmış gözlerle şaşkınca ona bakıyordu. Genç adamın üstünde yalnızca siyah bir sporcu atleti vardı ve hafif tüylü göğsü, geniş omuzları ve pazulu kolları tüm çıplaklığı ile önündeydi. Asya ilk kez bu kadar mahrem bir görüntüye şahit oluyordu. Yanakları utançtan al al olmuştu. Yüzü cayır cayır yanıyordu. Yutkundu. " A- a- af- afedersin. Ben çok yanlış bir zamanda geldim" diye kekeledi ve çıkmak için arkasını döndü. Ancak kapıyı aralaması ile kapanması bir oldu. " Dur bakalım badem şekeri" diye fısıldadı genç adam. Hemen arkasındaydı ve nefesi yazmasının açıkta bıraktığı ensesine çarpıyordu. Kahretsin. Neden örtüsünü hep yaptığı gibi önden bağlamamıştı. En azından o zaman her tarafı kapalı olurdu ve genç adamın nefesinin sıcaklığını bu kadar yoğun hissetmezdi. Titredi. Avuç içleri terlemişti. Sırtından aşağı boncuk boncuk sular süzülüyordu. Genç adam sanki mümkünmüş gibi ona biraz daha yaklaştı ve kapı ile onun arasında kalan bedenine sürtündü. Bir eli ittirdiği kapıya yaslı duruyordu diğeri ise genç kızın başındaki örtüye uzanmıştı. Asya onun uzun ve biçimli parmaklarını saçlarının üstünde hissettiğinde nefesini tuttu. Başörtüsü saniyeler içinde saçındaki toka ile birlikte yeri boyladı ve aynı anlarda genç adamın nefesini saçlarının arasında hissetti. Serhan burnunu genç kızın saçlarına gömmüş kokusunu içine çekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALBİMDE SAKLI (DÜŞ SERİSİ 2)
SpiritualBiz seninle bir ağacın gölgesinde... Bir ekmeğin tuzunda... Bir bayram şekerinde... Kimi göğe yükselen pembe bir balonun ardındaki gözyaşında, kimi küçücük bir diz yarasında... Her an birlikte... Her an el ele. Aynı avluda... Aynı rüzgarda...Aynı...