~Hasrete Kurulu Saatler~

494 29 4
                                    

Yastığım, yorganım, yatağım ve bütünüyle uykumsun... Ey gozlerime çöken en tatlı mahmurluğum! Söyle sen yokken bu beden nasıl uyusun... Yokluğunda gövdemin bir yarısı boş, öbür yarısı mahzun. Sisli bir masalın içinde gibiyim bir varım bir yok. Ruhumda karanlığı içeri alan kocaman bir gedik ve ben yarım yamalak şu hallerimle kavgalı, küs, kendi kendimle düşmanım. Olduğun yöne kilitli bakışlarım, beklediğim yerde nefes aldığıma bakma, durduğum yerde yokum. Buradan çok ötelerde, senin olduğun yerde, varlığında varım...

Naim Tekin.

&-&

Avucunun içindeki toprağı hiddetli bir şekilde sıktı. Yokluğuna katlanmak her gün biraz daha zorlaşıyordu. Varlığı ile hayat bulduğu kadının artık var olmadığını bilmek ciğerini söküyordu. Onsuz aldığı her solukta, sanki bir avuç kırık cam parçası yutuyormuş da o cam parçaları içinin her zerresini söküp kanatıyormuş gibi hissediyordu. Bu öylesine bir acı değildi canı ölesiye yanıyordu. Göz bebeklerindeki sokağın önüde ardı da karanlıktı artık. Nefesi eksik, nefesi yarım... Ne vakittir uyumadığını bile bilmiyordu. En son ne zaman yiyip içtiğini de öyle. Sanki Havin ile birlikte o da kendini bu toprağın altına gömmüştü. Yaşıyordu ama aynı zamanda yaşamıyordu da.

Toprağı bir kez daha sıkı sıkıya avuçladığında genç kızın ismi bir iç çekiş gibi döküldü dudaklarından. " Havin'im!" Boğazı düğüm düğüm oldu. Dili ucu kızgın bir demirle dağlanmış gibi hissediyordu. İsmini böyle sesli bir şekilde zikretmeyeli aylar olmuştu. O gideli, onu bu dünyada kimsesiz bırakalı aylar olmuştu. Bu gerçek kalbinin yerinden sökülmesine neden oluyordu. Gözlerinde biriken damlalar sağanak bir yağmur edasıyla ard arda akmaya başladığında sertçe yutkundu. Yutkunmaları bile tam değildi artık. Sanki her yutkunuşunda boğazına takılı kalan birşey rahatsız hissetmesine neden oluyordu. " Kiraz çiçeğim!" Dedi. Bu defa sesi bir fısıltıyı andırıyordu. Sanki etrafta  birileri varmışta onu duyacakmış gibi bomboş mezarda fısıltıyla konuşuyordu. Oysa derdi birilerinin duyması falan değildi. Sesinin bel kemiği orta yerinden çatlamıştı.  Bu yüzden sesi soluğu çıkmıyordu. " Ahhh" dedi feryat eder gibi, acısı yüreğine sığmıyor gibi, dayanacak gücü kalmamış gibi... Derin bir soluk aldı yeniden. Sonra bir tane daha, bir tane daha ve bir tane daha... Ne kadar soluk alırsa alsın ciğerlerine yetmiyor gibiydi. Onsuz ciğerleri bile çürümüş bir et parçasından ibaretti. Görevini tam yapamıyor, ona ihtiyacı olan nefesi sağlayamıyordu. " Kaç gün oldu? Kaç ay, kaç hafta, kaç saat? Bilmiyorum." Dedi. Sözcüklerin ucu kırık döküktü. " Ben artık hiçbir şey bilmiyorum. Sensiz nasıl yaşıyorum, niye yaşıyorum onu da bilmiyorum. Ahh, kiraz çiçeği! Sensiz nefes almak nasıl birşey biliyor musun? Böyle her solukta avuç avuç köz yutmak gibi. Oksijenin en yoğun olduğu bir dağ başında soluksuz kalmak gibi. Nefes almanı sağlayan sağlam bir ciğerin varken sanki ciğerin hiç yokmuş gibi... Ölüm gibi... Ölmüşsün ama aynı zamanda ölmemişsin gibi... Canın çekilirken, canın kan revan içinde yerlerde sürünürken yaşamak gibi... Sensiz nefes almak rezil bir şey kiraz çiçeği. Sensiz nefes almaya devam edebiliyor olmak rezillikten öte birşey... Sen o güzel kara gözlerini yumduğundan beri benim de gözlerim kapalı. Kulaklarım sağır, dudaklarım mühürlü... Aylar sonra ilk defa sesim karıştı toprağına. Beni duyuyorsun öyle değil mi? Duyuyorsun biliyorum. Buraya gelip sessiz sedasız çekip gittiğim o zamanlarda bile beni duyuyordun. Sen benim sesim çıkmazken bile beni duyarsın. Duyardın... !

Asya ile Serhan yüzük taktı biliyor musun? Senin o kendinden çok düşündüğün, kendi mutluluğundan çok onun mutluluğunu istediğin kız kardeşin sonunda muradını aldı. Artık parmaklarına baktığında sevdiği adamın nişanesi tüm somutluğu ile çarpacak gözlerine. Lisedeyken şu sürekli gittiğiniz parkta ince ağaç dallarından yüzük yapıp  birbirinizin parmağına taktığınızı biliyorum. Bir keresinde sizi görmüştüm. Ama merak etme bunu kimseye söylemedim. Sana bile ilk defa söylüyorum. Sırrın bende güvende." Ölü bir tebessüm dudaklarını yalayıp geçti ama bu çok ufak bir andı. Dudağının kıvrılması ile düz bir çizgi halini alması bir oldu. " Nişana gitmedim. Zaten öyle çok büyük bir törende yapmadılar. Ama ne kadar mutlu olduklarını ertesi gün tesadüfen karşılaştığımızda gözlerinde gördüm. Gözlerini mahçupça benden kaçırdıkları halde o ışığı yakalayabildim. Serhan askere gitti. Sanırım döndüğünde düğünü yapacaklar. Avşin anne iyi, ara sıra buralarda karşılaşıyoruz. Bazen de yanına gidiyorum, öyle hiç konuşmadan sessizce oturup sessizliğimizin sesini dinliyoruz. Ne o birşey söylüyor sana dair, ne de ben. Başını omuzuma yaslıyor bende senden bir parça bulabilmek umuduyla, bilmiyor ki benim her zerrem senden bir parça... Bende onun kokusunu soluyorum her seferinde. Biliyor musun? Göğüs kafesi tıpkı senin gibi kokuyor. Kokun kucağında kalmış sanki, ama yinede tam anlamıyla sen değil. Hiçbir şey ve hiç kimse tam olarak sen değil. Olamaz da zaten. Olmamalı da, olmasın da...

KALBİMDE SAKLI (DÜŞ SERİSİ 2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin