ŞEYTANIRRACİM 6

101 2 0
                                    

Bir odada benim ve hocanın görüp, babamın göremediği bir varlık olması, gördüğüm rüyalardan daha korkunçtu. Rüyalarımda gördüğüm şeyi, bu sefer rüya olmadığına emin olduğum bir zaman diliminde görüyordum. Tıpkı rüyanızda uçurumdan düşünce uyanırsınız da “Oh be rüyaymış!” dersiniz ya… Lakin gerçekten bir uçurumdan düştüğünüzü düşünün. Uyanamadığınızı, o zaman dilimine sıkışıp kaldığınızı, gerçekle rüyayı ayırt edemediğinizi, bunu kimseye söyleyemediğinizi düşünün.

Uyumadan kabusu yaşamak bu olsa gerek. Olayın gerçekten vahametini, durumun ne kadar vahim olduğunu anlamıştım artık. Hoca “Yüzüme bak!” dedi. Baktım. “Anlat.” dedi. İçimde bir yerde, biri bana “Her şeyi anlatma.” diyordu “Kitabı anlatma, kolyeyi anlatma.” Ancak bu sefer o sesi dinlemedim. Hocaya bu olayları ilk öğrenci evinde kaldığım arkadaşımın yüzünden yaşadığımı, onun kolyesini bulduğumu, benim odasına girdiğimi, hiçbir kanıt olmamasına rağmen ayrıntılarıyla bildiğini anlattım.

Onun (Hocanın) verdiği şeyi boynuma asmak yerine, Atakan’ın verdiği kolyeye kendi resmimi koyup, onu yanımda taşıdığımı söyledim. Rüyalarımdan bahsettim. Hoca bir kelam dahi etmeden dinledi dinledi… En sonunda gözlerimin içine bakarak “Oğlum, durumun vahim olduğunu biliyordum lakin vahametin bu derece büyük olduğundan bihaberdim.” dedi. İçimdeki korku çukuru daha da derinleşti. “Bu uzun bir süreç. Kurtarmak için her şeyi yapacağım ancak başına beş tane şerli vermişler.” dedi.

Hiçbir şey diyemiyorum, gözlerim dolu dolu sadece dinliyorum. “Lakin bu beş tanesi, çok çok tehlikeli. ömr-ü hayatımda gördüklerimin hepsiden çok daha güçlüler. Bunun sebebi onların çocuklarını öldürmen. Şu kapının dışında seni bekliyorlar. Her yerde yanındalar lakin bu eve giremezler.” dedi. “Üç gün boyunca hoca evinde kal, hoca ekmeği ye, hoca suyu iç.” dedi. Susuyordum sadece; ben susuyordum, babam susuyordu, bezmiş bir vaziyette oturuyorduk sadece.

“Peki, aileme bir zarar verirlerse ne yapacağım?” dedim. “Bilemiyorum oğlum. Elimden bir şey gelmez.” dedi. “Hayır, ailene zarar vermezler.” demesini beklerken beni derin bir endişeye sevk etti. Babama dönüp baktım. Sadece yalandan bir gülümseme vardı suratında. Ah baba ah!.. İçinden neler geçiyordu o an, ne korkular ne ızdırablar kim bilir. Babamla konuştuk. “Oğlum, merak etme. Kimse bize bir şey yapamaz. Sen üç gün boyunca hocanın evinde kal. Üç gün sonra almaya gelirim.” dedi.

Gözleri dolu doluydu babamın. Ben babamı öyle görünce ağlamaya başladım. Babam ağlamadı sadece sarıldı bana ve çıkıp gitti. Arabada ağlıyor olmalıydı. Aklım ondaydı. Bir taraftan annemi düşünüyordum. Hep evde dursaydım; okumasaydım, ya da sanayide işçi olsaydım daha mutlu olurdum diye düşündüm. Milli eğitime sövdüm, üniversiteye sövdüm, evden ayrılmama sövdüm, o çocukla hiç tanışmasaydım bunların hiçbiri olmazdı diye düşündüm. Kendime sövdüm insanlara çabuk güvendiğim için…

Bu düşüncelerle gözlerim dalıp gitmişken hocanın sesiyle irkildim. “Ne düşünüyorsun?” dedi. Gözlerim dolu dolu cevap verdim hocaya “Neden ben?” dedim “Neden ben?” “Anlayacağız oğlum.” dedi “Anlayacağız.” Hoca devamlı içinden bir şeyler okuyordu. Ben de kenardaki minderde oturmuş, başım eğik, düşüncelere dalıyordum. Yatsı vaktine kadar bu böyle devam etti. Yatma vakti gelince, hoca odanın birini bana gösterdi.

Zaten küçük sayılacak bir evi vardı; girişte oturulan salon gibi yer, iki tane bundan farklı oda vardı. Biri hocanın odası idi, diğeri misafirler içindi zannedersem çünkü ben orada kaldım. Hoca gelinini işaret ederek Arapça bir şey söyledi. Gelin tepki vermedi. Verdiyse dahi ben anlamadım. Hoca bana döndü “Senin kapına …yı koyacağım. Evin içine şerli varlıklar giremez lakin pencereden seni çağıran biri olursa sakın o tarafa dönme!” dedi.

ŞEYTANIRRACİM (uzun hikaye isteyenlere özel) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin