ŞEYTANIRRACİM 12

62 0 0
                                    

Bindik arabaya gidiyoruz Atakan’la. Babamın aklı bende bunu biliyorum ama bunu kendim yapmalıydım; babam olmamalı yanımızda. Kitabı arka koltuğa attık, ben sürüyorum, Atakan yanımda oturuyor. Yaklaşık yarım saat hiç konuşmadık. Yarım saat sonra Atakan ötmeye başladı. “Emin misin kitabı hocaya gösterme kararından?” dedi. Bir taraftan yola bakıyorum, bir taraftan boynumu sağa çevirdim buna cevap veriyorum. “Birader, bu sefer benim dediğim olacak. Eğer sen gelmek istemiyorsan durayım burada defolup git, otostop çeke çeke gidersin.” dedim.

Hiçbir şey demedi önüne baktı. Ben de arabayı kullanmaya devam ettim. Tek muhabbetimiz bu olmuştu yol boyunca. Hocanın köyüne geldiğimzde hava kapalıydı. O bölge dağlık olduğu için genelde yağmur filan çok yağardı. Hocanın evinin önüne durdum. İndi Atakan isteksiz tavırlarla. Ben de indim. Kitabı aldım arka koltuktan. Hocanın kapısını çaldık. Ses veren olmadı. Tekrar çaldım; yine ses veren olmadı.

“İçeri girip bekleyelim. Hoca oduna gitmiştir.” dedim. Kapının kolunu indirdim ama kilitliydi. Niye kilitliydi bu kapı? “Oturalım biraz şurada Atakan.” dedim. Bahçe tarafında oturduk. Benim elimde kitap, hocayı bekliyoruz. Yaklaşık 20 dakika kadar bekledik; kimse gelmedi. İçten içe akşam gördüğüm rüya geliyordu aklıma ama hoca çok çok bilgili bir adamdı; kendini korurdu… Böyle rahatlatmaya çalışıyorum kendimi. Atakan’la ise hiç konuşmuyoruz. Kim bilir o neler düşünüyordu o an. Birden küçük köy camisinin olduğu taraftan hocayı gördüm. İçim o kadar ferahladı ki anlatamam.

Bize doğru geldi. Beni görünce tebessüm etti. Vardım elini öptüm. “Nasılsın oğlum?” dedi. “Çok şükür hocam. Daha iyiyim lakin size göstermek ve anlatmak istediğim şeyler var.” dedim. Atakan benim arkamda duruyor. “Sen de hoş geldin oğlum.” dedi hoca Atakan’a ama ona bakarken o uzun kaşlarını çatmıştı. Anladım ki hoca hoşlanmamıştı Atakan’dan. Sonra elime baktı ve kitabı gördü “Bu nedir oğlum? dedi. “Hocam bütün bunları başımıza musallat eden şey; işte bu.” dedim.

“Gelin oğlum; içeride konuşalım.” dedi. İçeri girerken kapının kilidini açıyordu. “Hocam siz hiç kapıyı kilitlemezdiniz. Niye böyle bir şey yaptınız?” dedim. “Artık eskisi gibi güvenli değil oğlum. Evdeki halımı çaldılar.” dedi. “Kim yapmış olabilir hocam?” dedim. “Bilmiyorum oğlum fakat hiçbir insan benim evime girip, bir şeyimi çalmaz.” dedi. Kapıyı açtı. İçeri girerken anlatmaya devam ediyordu. “Oğlum, burası küçük bir köyGeceleri ışık olmaz, ses olmaz. Onların (Cinlerin) düğünü oluyor, kafileleri köyün dağ yamaçlarından geçiyor. Belki onlar çaldılar, belki bir ademoğlu…Bilmiyorum; günah almak istemiyorum.” dedi.

İçeri girdik. Hoca köşesine oturdu. Biz de yan yana minderlere oturduk. “Uzat oğlum kitabı.” dedi. Uzattım ben de. Kitabın üzerine bakmasıyla hayli şaşırdı. “Nereden buldun bunu?” dedi. “Bu arkadaşın bir tanıdığı vermiş hocam.” dedim. “Bu yazma ve mühür nebati mührü oğlum.” dedi. Hiçbir şey anlamadığımı belirtircesine yüzüne baktım. “Bunlar ifritlerle düğün yapan, çöllerde yaşayan insanlar.” dedi. “Bu çok uzaklardan gelmiş buraya. Çok şerli bir kitap.” dedi.

Atakan’a bakıp “Sana bunu veren kefere neden verdi, senden ne istedi?” diye sordu. Atakan sadece yüzüne bakıyordu. Hocaya cevap veremedi. “Hiç kullandınız mı bu kitabı?” dedi hoca. “Kullandık hocam.” dedim.  Hocanın yüzü düştü. Hayal kırıklığına uğramıştı bu cevabım karşısında. Dikkatimi çeken şeyşu oldu: Kitabın sadece dışına baktı ama içini açmıyordu. “Hocam incelemeyecek misiniz?” dedim. “İnceleyeceğim oğlum ama önce karnımızı doyuralım.” dedi.

Hoca’da bir gariplik vardı. Ne olduğunu anlamamıştım ama vardı… Yemek filan yiyelim derken akşam oldu. Oturduk tekrardan. Kitap hocanın yanında duruyordu. Güneş tam olarak battıktan sonra, sanki bu anı bekliyormuş gibi hoca, gözlerini Atakan’a dikti. Arapça konuşuyordu “Kimin hizmetindesin?” dedi. Atakan’ın gözleri faltaşı gibi açıldı. Hocaya bakıyordu. Hoca ayağa kalktı ve Atakan’ın üzerine yürüdü. Hocanın amacının; bizi akşam olana kadar oyalamak olduğunu anladım o an.

Gözlerine baktı Atakan’ın “Kim o ifrit?” diyordu. Hocanın bu anlamsız hareketlerinden hiçbir şey anlamıyordum. Ayağa kalktım “Hocam ne oluyor?” dedim. Duymuyordu beni. Sadece “Nerede o?é diyordu. Atakan korkarak hocaya bakıyordu. “Kapıda mı?” dedi hoca. Atakan’a iyice yaklaştı. Yüzüne karşı bağırdı birden. “Kapıda mı o?!” dedi. Atakan eğdi boynunu. Ağlıyordu. Sanki çok üzgündü. Hoca bağırmaya devam etti. Atakan hala ağlıyordu susmadan.

Sonra hoca Atakan’ı omuzlarından tutup sarstı. Bağırıyordu hoca, “Eyne” dedi (Nerede o?”. Atakan artık yere; dizlerinin üzerine çömelmiş, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Hoca bıraktı onu. Kapıya yöneldi. Atakan hocanın koluna yapıştı “Ene” yani “Ben” dedi. Hoca gözlerine baktı Atakan’ın. “Eyne beytüke?” dedi. “Nereden geldin?” buraya diyordu. Ağlayan üzülen Atakan, birden sırıtmaya başladı. Gülüyordu. Hocaya bakıp, boynunu tuhaf tuhaf sallıyordu.

Hoca “Git buradan şerli!” dedi. Sesli şekilde gülüyordu artık Atakan. Gitmiyordu. Sadece gülüyordu. Zevk alıyordu sanki bu durumdan. Hoca bana baktı “Tut kollarını şunun!” dedi. Hemen tuttum kollarını. Hoca ağzını açtı. Bir eliyle çenesini aşağı doğru çekiyor, diğer elinin baş parmağını alnına bastırıyordu. Bir şeyler okumaya başladı; gülmesi durdu Atakan’ın. Hoca “Eyne beytüke” dedi tekrardan. Atakan gözlerine nefretle baktı hocanın. Sonra bağırdı yüzüne karşı “Nabat” dedi ürpertici bir ses ile. O anki görüntüyü hiç unutamam…

Hoca, alnına daha sıkı bastırıyor, konuşmasını engellemek için çenesini iyice sıkı tutuyordu artık. Birden, Atakan’ın alnında; siyah sanki kül gibi “ke-fe-re” yazısı çıktı. Gözlerim fal taşı gibi açıldı! Sadece izliyordum. Hoca “Git kapıyı aç!” dedi. Koşup açtım kapıyı. Atakan kapıdan hışımla çıktı. Kendisi çıkmıştı bu sefer gecenin karanlığında. Hoca kan ter içinde kalmıştı. Tuttum kolundan “Oturun hocam.” dedim. Oturdu köşesine. Betim benzim atmıştı benim zaten. Hiçbir şey anlamadım; kitabı veren adamla aynı yazı çıkmıştı çünkü. Hocaya bakıyordum ayakta dikilip. “Otur oğlum anlatacağım.” dedi

ŞEYTANIRRACİM (uzun hikaye isteyenlere özel) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin