ŞEYTANIRRACİM 18 ((FİNAL))

133 2 0
                                    

Beni aramaya çıkmışlar. Tuğba yalnız gelecekmiş. Tahmin etmiş burada olduğumu ancak hocam Tuğba’yı yalnız yollamamış. O yüzden Atakan’la gelmişler. Hocanınkine en yakın ev bu olduğu için ilk buraya gelmişler. “Dışarıda birşey gördünüz mü?” dedim. İkisi birbirine baktı “Hayır.” dediler. “Tamam. dedim. Tuğba “Niye, ne oldu, bir şey mi görmemiz gerekiyordu?” dedi. “Yok, önemli değil.” dedim.

Kadınların ikisi de yere bakıyordu. Hiç konuşmuyorlardı. Tuhaf olan şu idi; Atakan ve Tuğba kadınlara doğru hiç bakmıyorlardı. Sanki onlara göre odada sadece ben ve çocuk vardık. Bu düşünceleri kafamdan attım ve “Hadi gidelim.” dedim. Çocuğun bana anlatacakları vardı aslında.  Merak da ediyordum. Çok bilgili bir çocuktu veya çocuk suretindeydi, bilemiyorum…

Çıktık dışarı. Dışarıda; bıraktığım yerde duruyordu aynalar. Köpek, yatmış; sakince dışarıyı izliyordu. Biraz önceki hırçınlığından eser kalmamıştı ama ben biraz öncekini yani onu bir kere görmüştüm. Gözümün önünden o sureti gitmiyordu. Aynalardan üçünü ben aldım, ikisini Atakan’a verdim. İlerliyorduk. Dört tane ayna lazımdı fazlasıyla bulmuştuk yani. “Atakan, o odada kaç kişiydik?” dedim. “Sen ve küçük çocuk vardı. Niye sordun?” dedi. “Boşver!” dedim sadece. Gözlerim dolmuştu bu cevabı duyunca. Artık görülmeyenleri gören birine mi dönüşüyordum?

Tuğba’nın sesiyle irkildim “Her şeyi hazırladım. Sadece aynalar kaldı. Bir de şekillerin çizimi.” dedi. “Tamam.” dedim. Hocanın evine varmıştık artık. Hocam içeride; yere bir şeyler çiziyordu. Bizi görünce sevindi. “Çok merak ettim; oğlum nerede kaldın?” dedi. Başımdan geçenleri ve gördüğüm şerliyi bizzat anlattım. Hoca “Bir önce başlayalım. Yoksa biz onlardan kurtulmazsak, onlar bizi ateşlerinde yakacak.” dedi.

Hemen odadaki ocakta, ufak bir ateş yaktı. Lanetli kitabı, kolyeyi ve …ları ateşin içine attı. Bir yandan ateşi izliyor, bir yandan Kuran-ı Kerim’den ayetler okuyordu. Kitabın lanetiyle ocakta çok büyük bir alev oluştu. Sanki kitap, cehennemin en ücra köşesinde yanıyor gibiydi. Kitap yanıp bittikçe. dağlardan korkunç sesler geliyordu… Evet bu sesler; acı ile kıvranan cinlerin sesiydi… Kitap tamamen yanıp yok oldu. Sadece yerde bir avuç külü kalmıştı. Her şey yolunda gidiyordu. Artık elimden dua etmekten başka bir şey gelmiyordu.

Hoca şekilleri çizdi. Atakan’la aynaları hocanın dediği gibi yerleştirdik. Bir tane ayna yerdeydi, diğer aynaları duvara yaslamıştık. Hoca “Her şey hazır.” dedi ve perdeleri çekti. Gidip kapıyı kontrol etti ve yere oturdu. Hepimiz yerdeki aynanın etrafına toplanmıştık; ben, Atakan, Tuğba ve hoca. Hocam, ocaktaki külleri alıp, Arapça bir şeyler söyleyerek, yerdeki aynanın üzerine serpti. Serptikçe diğer aynalar kararıyordu. Diğer aynalar karardıkça, hoca daha da bağırıyor, sesi odanın içinde yankılanıyordu.

Bir den susup Atakan’a çevirdi aynada olan gözlerini. Atakan’ın gözlerinde ise sadece korku vardı. Hoca tekrar aynaya dönüp, Arami dilinde büyü bozma duasını okudu. Hoca okudukça, yerde duran ayna da kararıyordu. Aynanın üstüne kanı damlatmaya başladı (adet kanını). Kan damladıkça siyah dumanlar tütüyordu. Geri kalan külleri serpmeye başladı kanların üstüne. Küllerden “ifrit” yazılmıştı bir anda… İfrit, besmelesiz yapılan ilişkiye ortak olur. Doğan çocuk mutlaka ifritin huylarını taşır… 

Camın önünden alaycı bir şekilde gülme sesleri geliyordu. Sesimi çıkaramıyordum çünkü yine başıma bir bela daha ekleneceğinden korkuyordum. Tam o sırada.. Duvara yaslı aynalardan çatlama sesi geldi. Aynalar çatlayınca, camın önündeki sesler ciddileşmeye hatta kızgınlaşmaya başladı. Sanki bir telaş içindeydiler. Hoca, durup gözlerini kapattı ve aynaya doğru yaklaştı. Konuşmuyordu fakat mimiklerinde ani değişimler oluyordu.

Birden yerdeki ayna da kırıldı. Parçaları her yere savrulmuştu. Hocamın eli yüzü kanlar içindeydi. Ayna parçaları her yerini kesmişti. Ama hoca bırakmadı; okumaya devam etti. O okudukça; kapı arkasından ve cam önünden, ızdırap sesleri geliyordu. Yenilmek üzere olan cinlerin sesiydi bu… Sonra odanın kapısı açıldı. İçeri biri giriyordu. Korkudan nefesim kesiliyordu sanki. İçeri giren hocanın oğluydu. Hoca, oğluna bakakaldı bir müddet. Sonra “Hoş geldin oğlum, hoşgeldin.” dedi. Hüngür hüngür ağlıyordu.

“Baba, tüm şerliler gitti artık. Edebini koruyan namuslu kızın (Tuğba’nın) kanı; zina yapan edepsiz kızın büyüsünü bozdu… Beni merak etme. Ben Müslüman cinlerin yanında huzurluyum. Şeytanlaşmış Adem oğlundan daha iyiler onlar.” Bunları söyledi ve bir anda kayboldu gözden… Ben korkudan bayılmışım zaten…

***

Uyandığımda hastanedeydim. Yanımda babam ve annem vardı. Hemen ayağa fırlayıp hocamı ve Atakan’ı sordum. Babam Atakan’ın öldüğünü söyledi. Kalp krizi teşhisi koymuşlar. Beni de köyün çıkışında; ağaçlık bölgede bulmuşlar… Aradan 5 yıl geçti. Hala eski yaşadıklarımın korkusu vardı üzerimde. Atakan ölmüştü. Tuğba’yı tanıyan yoktu. Hoca kayıptı. Kaç defa hocamı bulmak için uğraştıysam da bulamadım. Çünkü hocanın yaşadığı köy 50 yıl önce komple boşaltılmış ve kimse yaşamıyordu. Babama sorduğumda “Ne hocası oğlum?” diyerek bilmediğini söylüyordu.

ŞEYTANIRRACİM (uzun hikaye isteyenlere özel) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin