Arrêtez-vous, lâchez prise.

1K 86 7
                                    

Kun, bir süre sonra geri çekilerek yere koyduğu tabaklardan birini aldı, şok içinde kendisine bakan Doyoung'a yönelip kucağına koydu.

Koyarken kaş göz yaptı.

"Aslında sana soru sormaktan ziyade, bunları söylemeye gelmiştik, değil mi Dong?"

Doyoung konuşan Kun'a bakıp, oyuna ayak uydurdu.

Bunun için gelmemişlerdi, ama Kun'un bir bildiği vardır diye düşündü. Hem kafasıyla, hem sözleriyle onayladı.

"Aynen öyle."

Elindeki tabağın içindekilerden, üstündeki çubukları kullanarak birkaç parça alıp ağzına götürdü.

Kun güzel yemek yapardı.

Kun, Doyoung'un kendisini onaylamasının ardından rahatlayarak, ah hayır aslında hiç rahatlamamıştı ve rahatlayamayacaktı, diğer tabağı aldı.

Doyoung ve Jisung'un arasına oturdu.

Çubuklardan birine dokunmadan ötekini eline aldı.

Birazcık yemeği çubuklarla tuttu, küçük olanın dudağına doğru uzattı.

"Aç ağzını hadi, biraz ye."

Kun'a, Jisung boş boş, Doyoung şokla bakarken, Kun inatla elindeki çubukları küçük olanın dudaklarına değdirip ağzını açmasını istemeye devam etti.

Jisung, uğraşacak mecali olmayan çocuk, ağzını açarak yemeğin tadının ağzından bedenine yayılmasına izin verdi.

Uzun bir sürenin ardından yediği ilk sağlıklı yemek bu muydu? Sanırım öyleydi.

Kun, küçük olan yedikçe rahatladı, oturduğu yerde diken üstünde hissedişi azaldı, içindeki sıkıntı, ruhunu perçinleyen ağrı yerini korusa da arka plana itildi.

Jisung, oldukça az yedikten sonra, "doydum, teşekkürler," dedi.

Kun ısrar etmedi, zorla yese ve kussa daha kötü olurdu.

En azından bir avuç yemek bile vücuduna vitamin verebilirdi.

"Eve dön Jisung."

Tiksinmeden, Jisung'un kullandığı çubuklarla yemeye başlarken mırıldandı.

Neler döndüğünü anlamayan Doyoung ve Jisung, garip davranan Kun'u izliyordu.

"Biliyorum ailenle yaşayacaksın falan fişman ama, onlar gelene kadar en azından bizimle yaşamalısın. Bu evde kendine bakamıyorsun, çocuk gibisin." Kun söylendi, yedi, söylendi, ve yine yedi.

"Sana ne? Seni ilgilendirmiyor. Rahat bırak beni. Düşünme." Jisung tısladı.

Planlarının gidişatı bozulamazdı, bu tehlikeliydi.

Olmazdı, olamazdı, olmamalıydı.

Hissetmek zehirdi, umut etmek yanlıştı, bu haksızlıktı.

Haksızlık...

Jisung'un hayatı, Tanrısının ona haksızlıklarla dolu çizdiği yolun yansıması mıydı?

Yoksa bu Jisung'un suçu muydu? Acaba bilmeden bir hata mı yapmıştı? Günah mı işlemişti, en kötüsünden?

Suçu neydi? Suçu neydi de, bunları yaşıyordu?

Jisung düşüncelerinin gidişatını beğenmeyerek, daha da kinle konuşmaya devam etti.

"Evimden de s*ktir git, hayatımdan da. Seni veya herhangi bir üyeyi istemiyorum. Uzak durun benden."

Kun omuz silkti.

"Eğer istediğin buysa tamam, seni düşünmüyorum. Grubu düşünüyorum. Böyle devam ederse hasta olmaya devam edeceksin, ve grubun promosyonlarını etkileyeceksin. NCT'de isen, herkes gibi davranacak, varını yoğunu gruba vereceksin. Aksini yapacaksan grubu terk et."

Kun yalan söylüyordu, ama bunu kimsenin bilmesine gerek yoktu. Jisung sadece bu şekilde dönecekse evlerine, Jisung'un duymak istediğini söyleyecekti ve çocuk eve dönecekti.

"Ah, şimdi anladım. Dengesiz misin diyecektim ki, az önceki gövde gösterilerinin falan tamamen grup için olduğunu anladım. Benim için değildi, sizin içindi."

Jisung, neden olduğunu anlamak istemediği bir hayal kırıklığı ve hüsranla konuştu. Böyle hissetmeye hakkı yoktu değil mi?

Kendisi istemişti, istediği oluyordu.

O zaman içinde gittikçe büyüyen o yangın neydi?

Jisung, düşüncelerinin esiriydi.

Jisung, duygularını yansıtamazdı.

"Tamam. Gelirim. Defol git artık evimden."

"Tamam, gidiyoruz, kalk Doyoung," Kun Doyoung'u kaldırıp çıkışa dönelirken son kez arkasındaki çocuğa baktı, "Jisung, seni hala seviyorum."

Ve öylece çıktı gitti.

Sun (JaeSung) ✅Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin