Learners are increasing, my world is falling apart.

1K 84 15
                                    

Balkonun kapısındaki Mark ve Johnny, öylece üçünü izlerken, Kun ayağa kalktı.

"Eski sevgililer her zaman başa bela olur zaten, şaşmaz bir kural. Neyse, bu ikisine her haltı anlatma işini size bırakıyorum çocuklar. Jisung'a bakacağım, ilaç saati geldi."

Mırıldandı, Mark ve Johnny'nin arasından geçerken ikisinin de omzuna çarptı.

Bir hışımla ilerledi, oturma odasına girdi, kapıyı kapattı. Yere çöktü.

"Hay Allah'ım ya. Hadi Mark neyse de, Johnny'ye omuz atacak kadar ne yaşamış olabilirim? Şuna bak, omzum acıdı. Ah..."

Omzunu okşarken, acısı biraz dindi.

Ayağa kalktı, ilerledi. Tam odadan çıkıp hole dönen köşeyi geçmişti ki, birine çarptı.

"E yeter ama!"

Çarptığı burnunu okşarken, kafasını kaldırdı.

Jaehyun ile göz göze geldi.

Suratını ifadesizleştirdi, yanından geçip gitmeye hazırlandı.

"O kadar kolay değil Kun Bey." Jaehyun, ensesiyle kıyafeti arasına parmağını soktu, Kun'u kıyafetinden tutarak çekti.

"Konuşacağız."

İkisi konuşurken, balkonda sessizlik hakimdi.

Fakat bu kısımlar önemsizdi.

Çünkü Jaemin, Jisung'un odasının kapısındaydı. Elinde birkaç vitamin ile dikiliyordu.

Beyni yapması gerekenleri söylerken, o kalbiyle hareket ediyordu.

Belki yanlış yapıyordu, fakat hiçbir yanlış bu kadar doğru hissettirmiyordu.

Aslında her şey, Jisung'un hastanede olduğu gece gördüğü kabusla başlamıştı.

Kabusunda, Jisung ölüyordu.

Jisung ölüyordu, gözlerinin önünde yok oluyordu. Hiçbir şey yapamıyordu.

Evren sessizleşiyordu, gökten birkaç cümle duyuluyordu, kulaklarından içeri doluyordu.

'Verilen son vakitleri iyi değerlendir, kalbini nefretle çürütme. Az kaldı.'

Ne anlaması gerektiğini bilmiyordu fakat, bazen sessiz kalıp evreni dinlersen, sana bazı şeylerin fısıldandığını duyarsın, en azından Jaemin buna inanıyordu.

Bu yüzden, Jisung'un iyileşmesine yardım edecek, daha sonra nefret etmeye devam edecekti.

Pekâlâ, asla nefret edemeyecekti ama, Jisung iyileştikten ve güzelce kilo aldıktan sonra ondan uzak duracaktı.

"Elindekilerle kapıyı mı besliyorsun?"

Kulağının dibinden gelen sesle çığlığı basıp arkasını dönerken, Kun'la yüz yüze geldi.

"Ne işin var burada?"

"Kun Hyung... I-ı, ben bunları verecektim. Madem sen geldin, sen ver. Al," diyerek, elindekileri Kun'un eline koyarak gitmeye hazırlandı.

Kun, kolundan tutup durdurdu.

"Benim işim var. Sen hallet Jaemin."

Jaemin ona yalvarırcasına baktı.

"Boşuna öyle bakma Jaemin," Kun arkasını döndü, don kez konuştu ve onu orada bırakıp uzaklaştı, "bu arada, eğer onu incitecek bir kelime bile söylersen bozuşuruz."

Jaemin, derince bir nefes aldı.

Kapıya yöneldi, birkaç kez vurdu.

Cevap alamayınca kapıyı hafifçe aralayarak içeriye girdi.

Öğürme sesleri duydu. Acıyla kilitlenirken, ne yapacağını bilemeyerek elindekileri yatağa fırlattı, banyoya yöneldi.

Klozete eğilerek kusan Jisung'a yaklaştı.

Gözyaşları yanaklarında yollar çizerek çenesine kayarken, Jisung'un sırtını okşadı.

"Tamam sakin ol, rahatlayacaksın..."

Küçük olan öğürdü, midesinde ne varsa çıkardı.

Büyük olan çaresizce sırtını okşadı.

Tanrı, sevgiyi en büyük nimet şeklinde vererek yarattığı dünyadaki ikiliye baktı, planlarında değişiklik yaptı.

Kader, sonsuz olasılıklarla çizilmiş bir yoldu. İnsan, hareketleriyle bu yolu değiştirirdi.

Tanrı, şefkati ve sevgisiyle vardı. Tanrı, yarattığını yalnız bırakmadı...

Sun (JaeSung) ✅Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin