私はあなたをとても愛しています。

1.1K 93 7
                                    

Jisung, korkuyla yattığı yatağa sinerken, son umutla sarıldığı telefondan elini çekti.
Telefonu tamamen kapatıp bir köşeye fırlatırken, hıçkırıklarının bir yataktan başka hiçbir şey bulunmayan odanın içerisinde yankı yapmasına izin verdi.

Bunu o istemişti, değil mi?

Olması gerekeni yapmıştı.

Peki şimdi neden kalbi, bu denli ağrıyordu?

"Ağrıma, acıma artık, lütfen. Tanrım, ya al aklımı, ya al canımı, şu an. Dayanamıyorum daha fazla. Lütfen."

Hıçkırıkları, sallanan bedeninin yatağı da sallamasıyla şiddetlendi.
Kendine acıyordu...

Kendini aciz hissediyordu.
Çok aciz hissediyordu.
Çaresiz hissediyordu.

Yapayalnızdı, kimsesi yoktu.

İnsanlar varken yalnız olmak, çağın mı hastalığıydı?
Yoksa her şeyi acılı bir pencereden izleyen Jisung muydu hasta olan?
Suç neydi, ve kimdeydi?

"Hasta olmalıyım, gerçekten zihnen de hastayım sanırım. Zihnim de hastalıklı. Ne yapacağım ben? Ellerimle dağıtıyorum her şeyi, ne yapacağım ben Tanrım? Gerçekten var mısın? Varsan Tanrım, şu an sahip olduğum tek şey sensin, lütfen yardım et... Acıdan başım dönüyor, kalbimin atışını duyuyorum, boğazımda gitmeyen bir yumru. Tanrım canım yanıyor, ağrıyorum."

Park Jisung, karanlıkla iyice katran siyahına bürünmüş siyah duvarlarına tezat bembeyaz olan yatak örtülerinin üzerinde, ay ışığının vurduğu bembeyaz teniyle iyice büzüştü.

Park Jisung, anlatacak çok şeyi olan, fakat anlayacak kimsesi olmadığına inanan, anlatmaktan delicesine tırsan bir çocuktu.

Henüz 20 yaşındaydı, korkuyordu.

20 yaşındaydı, ve ona sorarsanız ölüyordu.

Ölüyordu fakat yaşıyordu.

Kimse inanmıyor, kimse görmüyordu.

Sun (JaeSung) ✅Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin