Öğle yemeği için verilen molada diğer asistanlarla birlikte otururken masada konuşulan konular delirmesine sebep olabilirdi; asla birinin birbirinden hiç haz etmeyen iş arkadaşları olan yemeğinde alay konusuna izin vermezdi, bu konumda da olmak istemezdi. Kendi ile alakasız insanlar eski ilişkilerinden, tek gecelik birlikteliklerinden ve kaç tane sevgilileri olduğu ile övünürken bir kez daha kendini oraya ait, o masadakilerle ortak yönü varmış gibi hissetmedi. Kalkıp gitmek istiyor, bir daha yüzlerine bakmamak için yolunu çevirmek istiyordu ama buradaydı, sessiz bir şekilde önündeki yemeğini yerden mola saatinin bir an önce bitmesi için dua ediyordu. Biri ona dönerek neden sessiz olduğuna dair bir şeyler sorduğunda arkasına yaslanmış, ‘’Anlatacak bir şeyim yok, sizi dinliyorum.’’ Demişti, Jungkook’u tanıyan biri ses tonundan bu cümlenin ‘’Sizden nefret ediyorum.’’ Diye çıktığına emindi ama adını bile hatırlamadığı kadın ona gülümsedikten sonra önüne dönmüştü, kol saatine bakarak son beş dakikasının kaldığını görünce ayağa kalktı, yapması gereken işleri olduğunu ve mola saatinin neredeyse sonuna geldiğini söyleyerek masadan uzaklaştı.
Bay Park denen adamdan kesinlikle nefret ediyordu, dosyaların arasında kalmış bir şekilde koltuğuna oturduğunda aklından geçen tek düşünce buydu. Nefret ağır bir söylemdi her zaman ona göre, bu zamana kadar asla biri için kullanmamıştı ama şimdi, bu kadar gerçekçi bir söylem daha uymazdı o adama. Dosyaları masanın üzerine bıraktıktan sonra ağrıyan kolunu yukarı kaldırarak hareket ettirdi, bir an yerinden çıktığından bile endişelenmişti. Hayatta yapmak istedikleri vardı fakat bunun öncesinde, hastanede yatan büyükannesine ve küçük kardeşi Seol’e bakması için evde kalan annesine bakması gerekiyordu, babası çekip gittiğinden beri ailenin tüm yükü omuzlarına bırakılmıştı. Kendini gökyüzünü taşımakla cezalandırılan Atlas’tan daha fazla yorgun, daha fazla ağır hissediyordu. Önündeki dosyaların sırtlığında yazan tarihlere bakarak en eski olanı aldı ve diğerlerini kenara koyarak dosya içinde yapılmış yazım yanlışlarını işaretlemek için kalemini eline aldı.
‘’Jeon Jungkook.’’
İşine o kadar dalmıştı ki adını ancak üçüncü seslenilmesinde duydu ve karşısında gördüğü Bay Kim ile ayağa kalktı, eğilerek selam verdikten sonra ‘’Üzgünüm, duymadım efendim.’’ Diye mırıldandı, karşısındaki kişi Bay Park olmadığı için içi rahatlamıştı. ‘’Önemli değil, çok işin var mı?’’ Bay Kim’e bakarak dosyaları gösterdi, ‘’Yazım yanlışlarını bulmam gerekiyor.’’ Dedi, adamın yüzü bıkkınlıkla asılırken ‘’Onları boş ver şimdi, senden bir yere dosya götürmeni istiyorum.’’ Dedikten sonra elinde tuttuğu mavi dosyayı uzattı. Bay Park’a kendisinin söyleyeceğini söyledikten sonra Jungkook’tan tepki bekledi, Jungkook ise delirmek üzereydi, neden burada her şeyi o yapmak zorundaydı? Bir kargo şirketinin götürebileceği evrak, neden onunla gönderiliyordu? ‘’ABC Ajans’a gideceksin, Park Hyunmin’e dosyayı teslim etmen gerek.’’ Gözleri yavaşça büyürken elinde tuttuğu dosyaya baktı, şirketin üç hafta önce aldığı parfüm reklamı ile ilgiliydi, ABC Ajans’ın radyo programlarında ve sitesinde reklamın döneceğine dair bir anlaşma vardı. ‘’Ah, elbette efendim.’’ Dedi hemen, gülümsedi ve Bay Kim’in önünde eğildi. Eğer o ajansa gidecekse her dosyayı götürmeye razıydı, onu görebilme ihtimali bile başının dönmesine sebep oluyordu.