Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Parmakları yavaşça oldukları yeri okşarken Taehyung dudaklarını aralamış, kendisine karşılık veriyordu ve ölebilirdi, dudaklarındaki şeftali tadını daha iyi alabilmek için yavaşça emdi alt dudağını. Taehyung’un kolları yavaşça beline sarılmış, deri ceketini sıkıca tutarken onu olabilirmiş gibi daha fazla dayadı asansörün duvarına. Dudakları birbiri ile yarışıyor, üstünlük kurmaya çabalıyordu; dilleri birbirine değdiğinde ikisinden de kısık bir inleme duyuldu, Taehyung’un bacağı Jungkook’un iki bacağı arasında yavaşça yukarı doğru hareket ederken parmakları arasındaki yüzü arkaya yatırdı ve dudakları arasına hapsettiği dili yavaşça emdi. Asansörün tik sesinin ardından kapı açılırken elini uzattı Jungkook, kapılar yeniden kapanırken Taehyung’a döndü ve ellerini onun sırtına yerleştirerek duvardan ayırdı, alınlarını birleştirdiğinde nefesleri birbirine karışıyordu. Taehyung bacağını yavaşça hareket ettirdiğinde Jungkook gözlerini kapatarak derin bir nefes alıp verdi, gözlerini araladığında tam gözlerine sabitlenmiş olan kahvelerin kenarlarındaki karanlık tutkuyu gördüğünde onunla burada yapmak istediklerinin bir sınırı olmadığını fark etti. Taehyung’un dili dudakları arasında gezinirken eğildi, dudaklarını şişmeye ve kızarmaya başlamış olan pembeliklere değdirdi, Taehyung’un dudaklarını aralayarak onu anında kabul etmeye hazırlandığında geri çekildi, dudaklarının hedefini değiştirerek alnına değdirdikten sonra hızlanmış kalp atışlarının nasıl normale döneceğini bilmiyordu.
Uzanarak asansörün kapısının açılması için düğmeye bastı Jungkook, onunla sabaha kadar devam edebilir, tadına bakabilir, yine de doymazdı ama şu an, bunun için uygun değildi. Tüm vücudu yanıyordu ve ne kendini ne de onu zora sokacak bir yola girmek istemiyordu. Hala derin nefesler alıp vererek kendini sakinleştirmeye çabalayan Taehyung’a elini uzattı, asansörden çıkmadan önce ona doğru eğilerek bugün onu gördüğü andan beri yapmak istediğini yaptı; dudaklarını köprücük kemiklerinin üzerinde gezdirdi ve karşılığında derin bir çekmesi kazandı. Kendinden daha büyük olan kemikli eller parmaklarını sıkıca kavradığında birlikte dar alandan ayrıldılar, Taehyung’un arabasına ilerlerken otoparkın serin havası yüzlerine vuruyor, kızarmış olan yanakları biraz daha rahatlamış gibi görünüyordu. Taehyung sürücü koltuğuna geçerken kendisi de diğer koltuğa geçmek için hareketlendi. Yerine yerleşmeden önce deri ceketini arka koltuğa attı, ısıtıcı çalışmadan önce bir ürperme yaşasa da deri ceket onu sanki daha fazla yakıyormuş gibi hissediyordu.
Tüm gün boyunca zihni bulanıktı Taehyung’un, Jimin ile yaptığı konuşma onu bir yere götürmemişti ve en azından en yakın arkadaşının bir fikri olabileceğini düşünmüştü. Jungkook’a hissettiklerinin ne olduğuna kendi karar vermesi gerekiyordu. Yayın sırasında onu gözleri dolmuş bir şekilde gördüğünden beri ona sarılmak için deli oluyordu. Sıkıca sarılmak, bir daha bırakmamak ve tüm hayatını Jungkook ile doldurmak istiyordu. Asansördeki görüntülerinden kurtulmak için başını hafifçe iki yana salladı, emniyet kemerini takarken Jungkook’un gözlerinin üzerinde olduğunu bilmek paniklemesine sebep oluyordu. Bu da yetmezmiş gibi kemer sıkışmıştı ve ne kadar çekerse çeksin gelmiyordu, vücudu Jungkook’a daha çok dokunmak için yanarken, birden üzerine eğilen bedenle nefesi kesildi. Parmaklarının arasındaki emniyet kemerini usulca alırken tüm ciğeri Jungkook’un hafif terlemiş, vanilya ve yağmur sonrası toprak kokusunu andıran kokusu ile sarmalanmışken kemeri yavaşça takıldığı yerden kurtararak yerine geri dönmüştü. Kendi kemerini de taktıktan sonra gitmeye hazırlardı fakat Taehyung’un elleri titriyordu, gözlerinin önünden tutkuyla parlayan irisleri ona yaklaşan ve yanaklarını parmaklarının arasına alarak dudaklarına kapanmış Jungkook gitmiyordu.