Bir damla gözyaşında, ne büyük cehennemler vardır. W. SHAKESPEARE
❤❤❤❤
ve yeni bölümle sizlerleyim. Normalde bölümü daha erken yayımlayacaktım fakat @mavi_kelebekler yüzünden bu saate kaldım. Arzunun Kır Çiçeğim isimli kitabına kendimi öyle kaptırdım ki saatin farkında bile değilim. Okumanızı şiddetle tavsiye ederek sizi bölümle baş başa bırakıyorum. keyifle okuyun.
❤❤❤❤
Türker, az daha o pencerenin önünde kalsa içeriye, dalabilirdi. Bu konuda kendine güvenemediği için kaldığı binaya geri döndü. Fakat oradan uzaklaşmak, öfkesini durdurmaya yetmedi. Başak'ın yaşadıkları, sürekli kafasının içinde dönüp dururken, nasıl sakin olabilirdi. O kadın, hayatında gördüğü en kötü anneydi. Bir anne kızına bunları nasıl yapabilirdi, aklı almıyordu. Güya birde hemşire olacaktı. Her meslekte illaki iyiler ve kötüler vardı. Bu hayatın gerçeğiydi. Ama kötü diye tabir ettiği kişi, sağlık personeli olunca, kötü kelimesi üzerinde daha bir eğreti duruyordu. Başak'ın annesi Nihal'i düşünürken, aklına kendi annesi geldi. Annesi de mükemmel değildi, kabul ediyordu. Hatta kendiside baskı altında istemediği birisiyle nişanlanmıştı ama istemeseydi, nişanlanmazdı. Hayır deme hakkı vardı. Sırf babasının hasta olduğunu sandığı için annesine tamam demişti. Ancak anladığı kadarıyla Başak'a evlenmek isteyip istemediği, sorulmamıştı bile. Bir an için onun gelinlikli hali gözlerinde canlandı. Bu düşünceyle önce içinde fırtınalar koptu sonra aklından geçenler yüzünden, kendinden utandı. Genç bir kız, annesinden hem fiziksel hem psikolojik şiddet görüyordu. Daha çok buna üzülmesi gerekirken, kendisi sadece bir evlilik meselesine mi takmıştı yani.
Türker'in kendini sorguladığı dakikalarda, Nişanlısıyla yaptığı görüşmeyi sonlandıran Başak, ağlayarak odasına gitti. Elinin üzerindeki yanık bölge yavaş yavaş su toplamaya başlasada, yüreğindeki yangın yüzünden hissizleşmişti. Acıyı duymuyordu. Annesinin, çocukluğundan beri gösterdiği düşmanca tavırlar yetmemiş gibi, birde evlilik mevzusu onu iyice çıkmaza sokuyordu. Nişanlısı Soner, ağabeyi Burak'ın patronuydu. Önceki sene, ağabeyi annesini arayarak, "Başak'a talip var," demişti. Adam daha önce iki evlilik yapmış, Van'lı bir ailenin oğluydu. Sözde, bir gün tesadüfen Başak'ın fotoğrafını görüp, çok beğenmişti. Hazır Avustralya'dan bir kısmet bulmuşken, annesi kızına sormadan bu evlilik için olur vermişti. Zaten aileyle ilgili kararlarda, babası çok söz sahibi olan bir adam değildi. Dinmek bilmeyen gözyaşlarıyla yatağına oturduğunda, hıçkırıkları duyulmasın diye eliyle ağzını kapattı. Çocukluğundan beri, gerçek anlamda mutlu olduğu tek bir anını hatırlamıyordu. Hiç yaşayamadığı çocukluğu gibi umutlarıda, onca acının içinde teker teker yitip gitmişti.
Sabah, "Bugün nöbetim var. Ben gidiyorum," diyen annesinin sesiyle şiş gözlerini açan Başak, yatağının içinde oturdu. Sağ elinin üzerindeki yanığa bakarken, yaşlar kendiliğinden gözlerinden akmaya başladı. Sonra eli, her zaman uzun olan saçlarının boşluğuna kaydı. Artık omuz hizasındaydı. Saç nasıl olsa zamanla uzar, yerine gelirdi. Ya kırılan, her seferinde parçalara ayrılan kalbi? O tekrar eskisi gibi olabilir miydi? Annesindeki bu kinin, öfkenin sebebi neydi, bilmiyordu. Hatta, artık bilmekte istemiyordu. Çünkü hiçbir neden, ona böyle kötü davranmasının sebebi olamazdı.
Kapanan kapının sesini duyduğunda, günlerden sonra ilk kez, gönülsüzce yataktan çıktı. Şimdi bir de Türker'le yüzleşmesi gerekiyordu. Ona başından geçenleri anlatmak hiç kolay olmayacaktı, biliyordu. Ama gelen sorulara cevap vermek zorunda kalacaktı.
Mutfağa gidip, kahvaltılık bir şeyler hazırladı. Küçük bir parça peyniri, zoraki ağzına atıp, genç adamın olduğu arka binaya gitti. Kapının önüne geldiğinde, bir süre bekledi. Hem içeriye girmek istiyordu, hem de istemiyordu. Akşam olanlardan sonra bir de Türker'le konuşmak, çok ağır geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Masum GÜNAHLAR (Kitap Oldu)
General FictionSevdaları uğruna ateşte dans eden bir kadın ve adamın hikâyesi. Peki, siz aşk için neleri göze alabilirsiniz?