10.Bölüm "HAYATIMIZIN SON GÜNÜ GİBİ YAŞAMAK" part 1

9.5K 932 151
                                    

"Geldim sevgili. Sen dışında ne varsa kıyısız denizlere dökerek geldim. Dilimde dua ile kefenimi vuslatına çeyiz bilerek geldim. Aşkın demgahında ateşleri ıslatmak için neyim varsa yok bilerek geldim. " ŞEMS TEBRİZİ


Türker gideceği için sabaha kadar ağlayan Başak, gün doğarken uyuyabildi. Fakat sabahın erken saatinde, babasının yan odadan gelen sesini duyduğu an, gözlerini açtı. Onu öyle çok özlemişti ki, heyecanla salona koştu.

İçeriye girdiğinde, babası ve annesi Nihal, yan yana oturmuş, annesinin emeklilik için dilekçe verdiğinden konuşuyorlardı. Onları bir arada görmesiyle sevinci yarım kaldı. Çünkü annesi, baba kız da olsalar samimiyet sevmezdi. Sarılmakta bu evdeki başka bir yasaktı. Hatta en katı kurallar listesinde ilk sıradaydı. Sönen heyecanıyla özlediği adama kapı aralığından, "Hoş geldin babacığım," dedi. Kızını gören adamın gözlerinin içi güldü. "Hoş buldum fındığım. Gel otur şöyle."

Kocasının sözleriyle Nihal'in morali bozuldu. Her zaman ona, şu kıza fındığım deme, demekten, dilinde tüy bitmişti ama adam inadı inat, huyundan vazgeçmiyordu. Tepkisini göstermek için oturmasına fırsat vermeden, Başak'a, "Ocağa çay koy, kahvaltıyı hazırla!" dedi emreder gibi. Orta yaşlı adam önce karısına ters bir bakış attı, ardından yüzü yumuşayarak kızına döndü. Hiçbir şey söyleyemese de, sen anneni takma der gibi gülümseyerek göz kırptı.

Kahvaltı sonrası babası yol yorgunu olduğundan, uyumak için yatak odasına gitti. Öğleden sonra, köyde yaşayan annesini ziyarete gidecek olan adamın, dinlenmesi gerekiyordu.

Tam da Başak'ın tahmin ettiği gibi oldu. Babası öğle saatlerinde uyanıp, annesiyle birlikte babaannesini ziyarete, köye gittiler. Bu onların, her yol dönüşünde rutiniydi. Yalnız bir farkla. İlk defa genç kız, hasta olduğunu söyleyerek, onlarla gitmemişti. Ertesi gün Türker'e veda edecekken, nasıl gidebilirdi? Annesine kalsa hastalık falan dinlemezdi ama babası daha vicdanlıydı. En azından arada bir, sözünü geçirebildiği anlar olabiliyordu.

Evde yalnız kaldığında, babasının getirdiği pişmaniyelerden ve meyve suyundan alıp, diğer eve geçti. İçeriye girdiğinde, onu göremedi. Ta ki buzdolabının arkasından çıkıncaya kadar. Türker'e babasının geleceğinden, o geldiğinde bu eve çok uğramadığından bahsetmişti ama yine de, genç adam tedbiri elden bırakmamıştı. Babası değildi belki ama asıl tehlike kızın annesiydi.

Türker pişmaniyeden yerken, Başak aklına gelen şey ile "Yarın gideceğini söylemiştin ama bu çok zor," dedi. "Hem babam hem annem evde olacaklar. Buradan nasıl çıkacaksın?"

Genç kız bulduğu bahanede haklıydı. Bunu daha önce nasıl düşünmemişlerdi. O ikisi evdeyken, Türker'in bulunduğu yerden çıkması, tehlike yaratabilirdi. Sanki gitmeyi çok istiyormuş gibi, "O zaman sonraki günü bekleyebilirim," dedi. Oysa ki beklemek zorunda değildi. Çok istese gece onlar uyuduktan sonrada gidebilirdi.

Türker'in bir gün daha kalacak olmasıyla genç kız rahat bir nefes aldı. Onun yakınında olmasını istiyor, uzağına gitmesini ise hiç istemiyordu.

Akşamüzeri anne ve babası döndüklerinde, yemek için balık almışlardı. Babası, balıkları kızartmaya hazırlasın diye Başak'a verdikten sonra dışarıya çıktı. O ara üzerini değiştiren annesi, kızının yanına geldi. "Balığı merdiven dairesinde küçük tüpte kızart, ev kokmasın," dedi.

Onun sözleriyle genç kız, babasının neden dışarıya çıktığını tahmin etti. Türker'in olduğu evden, küçük tüpü getirmeye gitmişti. Annesi Nihal, buzdolabından salata malzemelerini çıkartırken, girişteki vestiyere baktı. Anahtar yerinde yoktu. Korkudan neredeyse kalbi duracaktı. "Ben babama bir bakayım, tüpü bulabilmiş mi?" diyerek, peşinden gitti.

Masum GÜNAHLAR (Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin