Yıldız

4.5K 159 305
                                    

Hiçbir şeyden korkmayan Kaptan Amerika şimdi korkudan titriyordu. Gecenin soğukluğu, binanın yüksekliği ve Tony'nin elinde bir içki şişesi ile ayağının tekini boşluktan sallandırması Kaptan Amerika'yı korkutuyordu. Bir de Tony'nin sarhoş olması ve bu yüzden önünü bile görememesi vardı.

"Tony yalvarırım buraya gel."

Steve yavaş yavaş Tony'e adım atarken Tony hızla kafasını iki yana sallayıp 'Hayır,Hayır,Hayır' diyerek Steve'in kendisine gelmesine müsaade etmemişti.

"Yaklaşma yüzbaşı."
"Tony burası çok yüksek. Lütfen buraya gel. Sorun neyse çözelim."
"Sorunmuş..."

Tony'nin dudaklarından alay dolu bir kahkaha çıktığında Steve ona belli etmeden yavaş yavaş yaklaşmaya çalışıyordu.

"Sen benim sorunlarımı çözemezsin Yüzbaşı."
"Tony biz arkadaşız. Elbette çözebilirim."

Tony elindeki şişeyi sertçe Steve'in uzağındaki duvara atınca Steve en başta parçalarına bölünmüş şişeye daha sonra tekrar Tony'e baktı.

"Tony problemin ne!? Lütfen. Gel şuraya."
"Nişanlın nasıl Steve? Her gece sevişiyor musunuz?"
"Bu konunun Sharon ile alakası ne Tony? Hadi buraya gel."
"Biliyor musun? Şuan buradan kendi bedenimi atsam ve ölsem, arkamdan tek bir kişi bile üzülmez."

Tony'nin sesi bir fısıltıdan ibaret çıkarken Steve serum sayesinde gelişen duyma yeteneği için Tanrı'ya bir kez daha şükretti.

"Kimse üzülmez öyle mi Tony? Peter üzülmez mesela, Pepper üzülmez. Bruce,Natasha,Thor üzülmez. Happy ve Rhodey hiç üzülmez. Hayranların üzülmez. Ben, ben üzülmem Tony. Öyle mi?"

Tony bir süre sessiz kaldıktan sonra kafasını olumsuzca iki yana sallayıp çatının en ucuna oturdu. İki ayağı da boşlukta sallanıyordu bu sefer.

Sarışın adam hızla Tony'nin yanına gelip adamın yanına oturdu ve baygın bir şekilde etrafına bakan adamı kendisine çekip kollarını bedene çevreledi.

"Üşüyorum Steve."
"Ben seni ısıtırım."
"Bana tutamayacağın sözler veriyorsun."

Steve sessiz kalıp kafasını havaya kaldırdı. Havada tek bir yıldızın bile olmaması ona gülünç gelmişti. Ağzından hafif bir kırkırdama çıkınca Tony şekilli kaşlarını hafifçe çatıp sarışın adama baktı.

"Gökyüzünde senin görüpte benim göremediğim ne var?"

Steve içine derin bir nefes çekip bakışlarını siyah-koyu lacivert gökyüzünden çekip Tony'nin kahvelerine baktı.

"Benim zamanımda yani yetmiş yıl önce herkesin elinde fotoğraf makinesi ya da kameralı telefon yoktu. Özellikle ben çocukken hiç yoktu. Annem hasta bir şekilde yatıyordu kucağımda. Ya iki günü ya da üç günü kalmıştı ama o halde bile bana teselli verirdi. Ona bir gün dedim ki 'Seni özlediğimde ne yapacağım?' bana gülümsedi. Yüzümü ellerinin arasına alıp bana dedi ki; 'Beni her özlediğinde gökyüzüne bak. Orada parlayan bir yıldız olarak seni izleyeceğim.'..."

Tony kafasını havaya kaldırdığında tek bir yıldızın bile olmadığını gördü. sadece koyu siyah ve bulutlu bir görüntü vardı gökyüzünde.

"İlk uyandığım zamanı hatırlıyorum. Yine böyle bir geceydi. Havada tek bir yıldız bile yokken hayatımda ilk defa bu kadar yalnız hissetmiştim kendimi.
O gece sen gelmiştin odama. Başlarda seninle pek konuşamamıştım ama sabaha doğru sana alışmıştım. O gün yıldız gibi doğmuştun hayatıma."

Tony gözyaşlarını serbest bırakıp kafasını asker adamın kaslı omuzuna koydu. Sormak istediği soru vardı fakat açamıyordu ağzını. Cevabından korkuyordu. Kısa çok kısa sessiz kaldıktan sonra içine sıkıntılı bir nefes çekip ağzını araladı.

"Peki neden onunla nişanlısın?"

Steve hafifçe yutkunup dudağını nemlendirdi. Askerlikte aldığı en önemli eğitim görevin her şeyden önce geldiğiydi. Mutluluğundan bile. Ve bu görevi saklı tutmak zorunluluktu.

Ya şimdi Tony'e 'Sharon ile görev için nişanlandım. Aramızda bir şey yok.' diyerek doğruyu söyleyecek ve görev ihlali yapacaktı
Ya da
'Onu sevdiğim için nişanladım' deyip yalan söyleyecek, hem mutluluğunu hem sevdiği adamı kaybedecekti ama sonucunda iyi bir ajan olmuş olacaktı.

Steve için görev her şeyden önce gelirdi. İnsanların hayatı her şeyden önce gelirdi. Şunan kadar hep böyle olmuştu.

Belki bir defalığına bencil olabilirdi.
Belki bir defalığına başkalarını değil de kendini düşünebilirdi.
Belki bir defalığına mutluluğu seçerdi.

"Sharon..." dedi hafif heyecanla. İçinde bilemediği bir heyecan vardı. Ya da bir sıkıntı. Buna emin olamıyordu.

"Bizim onunla aramızda görevden fazlası yok." dedi hızla. Hayatında belki de ilk defa bu kadar hızlı konuşmuştu. Bir an önce deyip kurtulmak istemişti belki de bu yükten.

Tony gözlerini kapatıp derin bir nefes çekti içine. Rahatlamışlık hissi tüm bedenine yayılırken içinin ısındığını hissedebiliyordu.

"Steve."
"Efendim?"
"Öp beni."
"Ne?"
"Öp beni. Lütfen."

Tony geriye çekilip bakışlarını askerin kırmızı dudaklarına sabitledi. Steve birkaç saniye olduğu yerde kalıp heyecanını bastırmaya çalışıyordu ama nafile. Tony'nin bakışları dudağındayken nasıl sakin kalabilirdi?

Sarışın adam gözlerini kapatıp yavaş yavaş esmerin dudaklarına eğildi. Aynı yavaşlıkta Tony'de ona doğru geliyordu. İkisi ortak noktada buluştuklarında hafif, yumuşak bir öpücük verdiler.

Tony geriye çekildiğine alnını Steve'in alnına koydu. Sarışın adam kapattığı gözlerini açtığında Tony'nin hemen solunda parlayan küçük ama güzel bir yıldız gördü.

Steve Rogers hiçbir zaman yalnız bir insan olmamıştı.

💫💫💫💫💫💫💫💫

Normal bir kitap paylaşıyorum aradan iki gün geçmeden kitabı yayından kaldırdıyorum. Galiba benim için en iyisi One Shots.

Eğer istediğiniz bir konu varsa fikirlerinizi söyleyebilirsiniz. Yazmaya çalışırım. Ya da benzerlerini yazabilirim.

Umarım beğenirsiniz. 💜

İyi okumalar. 🌹

oɴe ѕнoтѕ » ѕтoɴy Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin