(Yoongi)
"Jimin bebeğim hadi ama uyanmalısın, bak yoksa okula geç kalacağız" yaklaşık on dakikadır aynı sözleri tekrarlayıp dursam da cevap gelmiyordu. "Benim gibi tembel bir adam sabah erkenden kalkıp markete gitti, sonraa kahvaltı hazırladı. Sana bir sırr vereyim mi? Ben bunları kendime bile yapmıyorum, o kadar üşengeçim yani" kime diyorum ben acaba?
"Bay Min sizde bir uyutmadınız yaa" tanrım onca uğraştan sonra duyduğum cümleye bak. "Ha bu arada günaydın" gözlerini ovuşturarak uyanmaya başlamıştı. Hâlâ gözlerinden uyku akıyordu, yüzü kızarmış ve saçları dağılmıştı ama o kusursuzdu ve ben onun bu hallerine tapa bilirdim.
"Günaydın prenses, bir dakika ne? Günaydın mı? Sadece günaydın mı? Ben o kadar marketlere gideyim hem de sabahın altısında, sonra kahvaltı hazırlayayım. Jimin bey sadece günaydın desin. Küstüm ben sana" küsmedim kırıldım kırıldım. İnsan bir günaydın öpücüğü verir ya. Ama kime diyorum.
"Ama ama Bay Min ben utanırım ki?!" Ne? Az önce sesli düşünmedim değil mi? Saçmalamayın yok öyle birşey. Tanrım yoksaa rezil oldun Min salak Yoongi.
"Tam olarak ne kadarını duymuş olabilirsin acaba?" sadece şansımı deniyorum.
"Tamam Bay Min ama gözlerinizi kapatın lütfen. Yoksa utanırım" dedikten sonra gözlerimi kapatmamla yanağıma kısa ama anlamlı bir öpücük kondurmuştu. Ben de hemen kabul ediyorum ya heveslisi(!) gibi. Geri çekilirken gözlerimi açarak yüzünde gezdirmiştim. Öpülen taraf bendim ama utanan oydu?! Yüzü daha da kızarırken "ben banyoya gireyim. yoksa okula geç kalırız değil mi?" Dedikten sonra koşarak banyoya girmişti. Ben ise arkasından "okul kıyafetlerini dolaba yerleştirdim. Giydikten sonra aşağıya inersin, tamam mı?" demiştim. "T-tamam Bay Min"
"Gerçekten son lokma. Yoksa arkandan ühü ühü diye ağlar" aynı sözleri diyerek en az beş kere daha yedirmiştim onu.
"Hep aynı sözleri söylüyorsunuz ama. hem yemek ağlamaz ki Bay Min. Ben biliyorum"
"Hiçte bile. Ağlar işte bak ühü ühü"
"O yemek değil, sizsiniz Bay Min ve de ben gerçekten doydum. Hadi okula gidelim" son lokmayı kendi ağzıma atarak ona çantasını almasını söyledim. Ben de masayı topladıktan sonra üzerimizi giyerek evden çıktık.
Okul yoluna vardığımızda arabayı durdurarak inmiştik. İçeriye geçmeden önce ona bir kaç şey demeliydim. "Jimin bir dakika durur musun? Sana anlatmam gereken şeyler var" kolundan tutarak durdurmuştum onu. Sonra da devam etmiştim sözüme "dün söylediklerimi unutmadın değil mi bebeğim?
hatırlatma
Özür dilerim bebeğim, ama baban kırılmakta haklı bence. Bana anlattığın kadarıyla hasta olduğunda yanında sadece baban vardı. Sen onun sayesinde iyileştin. Peki annen senin zor zamanlarında neredeydi?
Seni çok iyi anlıyorum sevgilim, ben de özlüyorum anne babamı. Keşke yanımda olsalardı diyorum bazen ama yoklar.
Sen ikisini de aynı anda isteyebilirisin, ama şu an onların birlikte olma ihtimalleri ne kadar?!
Hiçkimse seni seçim yapmak zorunda bırakmamalı.
Birde fikrimi sordun ve ben de söyledim ama bu konuda sana karışmaya hakkım yok diye düşünüyorum. Ben ne karar verirsen ver hep arkanda olacağım. Bir gün daha benimlesin düşün ve senin için en iyi olan kararı ver.
"Hayır Bay Min unutmadım. Ben aslında beklemek istemiyorum. Hemen gidip babamın boynuna sarılmak ve özür dilemek istiyorum. Susmamla herşeyi mahvettim, belki böylelikle affeder beni" minik bebeğimin gözleri dolmaya başlamıştı.
"Öyle düşünme Jimini, baban seni çok seviyor, eminim hemen affedecektir. Hem sil gözyaşlarını, yakışmıyor yüzüne"
"T-tamam Bay Min, hadi gidelim" diyerek çekiştirmeye başlamıştı beni. Bazen çok olgun davranıyor beni bile şaşırtıyordu, ama böyle yapınca... Tanrım ben bu çocuğa aşığım.
Okulun bahçesine girdiğimizde ikimiz de aynı anda şaşkınlıkla birbirimize bakmıştık. Neden mi? Çünkü Jimin'in şöförü Seokjin ve benim en iyi arkadaşım Namjoon bey aralarında bir milim bile mesafe bırakmayacak şekilde konuşuyor ve gülüyordular.
"B-Bay Min neden bu kadar yakınlar?"
"Şimdi öğreniriz" diyerek yanlarına ilerlemeye başladık. Bizi görseler bile arsızca gülüşmeye devam ediyorlardı. Burada bir çocuk(!) var ama. Günaydınlaştıktan sonra Seokjin bey Jimin'in en sevdiği oyuncak ayısının evde kaldığını söyleyerek onu getirmişti. Jimin o oyuncağı olmadan uyuyamıyormuş. Ne yani dün bana sarılmasının sebebi bu muydu ki? Pardon ama ben ayı mıyım? Pes yani Jimin.
Durun bi dakika, Seokjin'i anladık da Namjoon bey neden burada ve neden dünkü kıyafetleriyle?!
"Namjoon kardeşim sen neden buradasın?" diyerek iynelemeye başladığımda "ş-şey hyung Jin beni yolda gördü ve eve götürebileceğini söyledi. Onun için" bu üstün zekaya sahip adam kekeleyerek konuştuğunda hep birşeylerin döndüğünü biliyordum.
"Jin mi? Ama hyung siz ne ara bu kadar samimi oldunuz ki Namjoon hyung sana Jin diyor?" afferin sevgilime.
"Ve neden dünkü kıyafetlerinlesin?!" diyerek sevgilime eşlik etmiştim, ama sözümü bitirir bitirmez zil çalmıştı.
"Jimin zil çaldı, hadi çabuk gidelim" dediğimde ayısını da alarak koşmaya başladık. Sonda Namjoon'a göz devirmeyi de unutmamıştım tabii ki de.
"Galiba işin içinden çıkamayacağız, Joon"
"Haklısın ama bil ki seni bırakmaya hiç niyetim yok, Jin"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
English Teacher~ PJM MYG
Fanfictionİngilizce öğretmeni Min Yoongi öğretmenliğinin ilk gününde derse geç kalan, sınıfa yuvarlanarak giren ve sonrasında üstü başı berbat hale düşen öğrencisi Park Jimin'e o gün aşık olur. Lakin bunu tam iki yıl ondan saklar. Texting 12.4.20 ▪ 14.8.20