İyi okumalar...
"Sürüprüz"
Kapı iki kez hafifçe tıklandıktan sonra tahminimde yanılmadığımı anladım. Yoongi elinde içi kahvaltılıklarla dolu bir tepsi, ağzında da kırmızı bir gülle "sürüprüz" diyerek içeriye girdi. Tamam anladık kahvaltı hazırlamışsın da o gül ne?!
"Ahh Yoongi sana inanamıyorum. Nereden akıl ettin bunu? Hiç beklemiyordum"
Unutmuş gibi yapacağımı demiştim!
"Sürüprüzümü beğendin mi?"
"Beğenmez olur muyum? Çok beğendim hem de"
Tepsiyi elime tutuşturarak yanıma oturdu ve beni doyurmaya başladı. Sanki bir bebekmişim gibi ona uyarak hiç ses çıkarmıyordum. Tabi arada yaptığı şey aklıma gelince gülmeme de engel olamıyordum da neyse.
"Neden sırıtdığını sorgulamayacağım Jimin, çünkü yaptığım salaklığın farkındayım"
Oysaki hiç göstermiyordum.
"Eğer dinlersen birkaç şey söylemek istiyorum"
Yüzü yarı ciddi yarı düşünceli hal alırken yerimde doğrularak onu dinlemeye koyuldum.
"Tabiki"
"Şey ben sadece... sadece sen yanımdayken, konuşurken ve ya mesajlaşırken ne yaptığımı, ne söylediğimi bilemiyorum ben. Seninleyken hiç olmadığım bir kişiliğe bürünüyorum. Bunun kötü birşey olduğunu düşünüyorsan, düşünme derim. Çünkü bu çok iyi birşey, Jimin. Seninleyken adeta çocuklaşıyorum."
Tek kelimesiyle bile göz yaşlarım yüzümde yol çizmeye başlamıştı. Ellerini öne doğru uzattığında yaşlarımı sileceğini düşündüm ama o iki elini de çeneme koyarak gözlerime kuş tüyü kadar hafif birer öpücük kondurdu. Geri çekildiğinde ona ne kadar aşık olduğumu sorgulamayı bir kenara bırakarak tekrar konuşmasını bekledim.
"Dün sen kollarımda uyurken ben bütün gece düşündüm, Jimin. Eğer seninle gelmezsem bir daha eskisi gibi olamayız, ama eğer gelirsem de o zaman ben..."
Kapı zilinin çalmasıyla konuşmasını yarıda kesmek zorunda kaldı. Bu saatde kim gelmiş olabilirdi ki?!
"Birini mi bekliyordun?"
"Hayır, bu saatde kim gelir ki? Sen yemeye devam et, ben bakıp geliyorum"
Alnıma öpücük kondurarak odadan çıktıktan sonra doyduğum için yemeyi keserek tepsiyi kenara koydum. Bir kaç dakika sonra geri gelmediği için endişeyle yanına gitmeye karar verdim. Elime geçirdiğim ilk gömleği giyerek kapıyı açarak odadan çıktım. Altıma birşey giymemiştim, çünkü gömlek uzun olduğu için buna gerek yoktu. Merdivenin başına çatdığımda salonda Yoongi ve biri erkek, biri de kadın olan iki kişinin konuştuğunu gördüm. Kimdiki onlar?!
Saklandığım yerden izlemeye devam ediyordum. Hararetli bir konuşma içindelerdi. Yoon kafasını merdivenlerin olduğu kısma çevirdiğinde beni görünce gülümsedi ve yanına gelmemi söyledi. Çekingence merdivenleri inip yanlarına geldiğimde kısık sesle hoşgeldiniz diyebildim sadece. Çünkü kadının masumluğuna zıt olarak eşi olduğunu düşündüğüm adam kaskatıydı. Yoongi'nin yanına oturmak istediğimde kolumdan tutarak kucağına çekti beni. Ne yapacağımı bilemedim, yüzüm kızardı. Damarlarımdaki tüm kanın yüzüme ve kulaklarıma toplandığına emindim artık. Bu evde neden halı yok ya?!
"Ben değişirsin diye sanmıştım, evden atıldığında, sokakda kaldığında, parklarda yattığında aklını başına toplar ve bu iğrenç düşüncelerden arınırsın diye umuyordum. Demek hala ibnelik yapıyorsun ha Yoongi? Baban olarak senden iğreniyorum"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
English Teacher~ PJM MYG
Fanfictionİngilizce öğretmeni Min Yoongi öğretmenliğinin ilk gününde derse geç kalan, sınıfa yuvarlanarak giren ve sonrasında üstü başı berbat hale düşen öğrencisi Park Jimin'e o gün aşık olur. Lakin bunu tam iki yıl ondan saklar. Texting 12.4.20 ▪ 14.8.20