⇝✩ 33

838 70 28
                                    

Dün öğlen saatlerinde Kore'ye vardığımda ilk yaptığım iş şirkete- babamın yanına gitmek olmuştu. Onu bu kadar özlediğimi bilmiyordum. Üç yıl önce konservatuar okumak için Amerikaya gittiğimde dönmek pilanlarımın arasında yoktu, en az 4 yıl. Seokjin hyung, Namjoon hyung, Taehyung ve Jeongguk istedikleri zaman gelip görebiliyorlardı beni, ama babam sadece tatillerde gelip bir kaç gün yanımda kalarak tekrar Kore'ye dönüyordu. Çünkü bunu ben istiyordum. O zamanlar ne babamı ne de Yoongi'yi görmek istiyordum. Nedeni malum.

Babamla hasret giderdikten sonra evimize gelmiştim. Dışarıdan bakıldığında bir kaç değişiklik vardı. Çünkü babam evi kötü enerjilerden arındırmak için hep yapardı bunları. İçeri geçtiğimde aynı uygulamalar içeriye de olunmuştu. Ama odam, orası hiç değişilmemişti. Hiç bir eşyama dokunulmamıştı mesela. Hatta yatak örtüm bile aynıydı.

Özlemden kaynaklıydı değil mi? Kesinlike öyleydi.

Ailemizin bir parçası olarak gördüğümüz Chaeyoung noona hala bizimleydi. Seokjin hyung hala babamın şöförlüğünü yapıyordu. Anlaşılar bir kaç ufak değişiklik haricinde herşey aynıydı.

Peki ya Yoongi? O neler yapıyor? Günleri nasıl geçiyor? Bana verdiği sözü tutuyor mu? Ve ya halen aynı okulda mı çalışıyor?

En az babam kadar onu da özlemiştim. Yüzünü, sesini, dokunuşlarını. Herşeyini özlemiştim.

Amerika'dayken katıldığım bir yarışmada birinci olmuştum. Bu yarışma hayatımda dönüm noktası olmuştu. Çünkü tam da o yarışma sayesinde dünyaca ünlü bir şarkıcı olmuştum. Tam da o yarışma sayesinde bir çok fobimi yenmiştim. Mesela artık şarkı söylerken utanmıyordum ve ya insanlarla iletişim kurmakta zorluk çekmiyordum.

Ailemi, sevdiklerimi üzdüğüm için pişmandım ama hayallerimi gerçekleştirebildiğim için de çok mutluydum.

Namjoon hyung görüşmek istediğini söylediğinde Yoongi hariç herkes razı olmuştu. Çünkü kendisi cevap verme tenezzülünde bile bulunmamıştı. Neyse.

Üzerime beyaz bol bir gömlek, altıma da kahverengi bir pantolon giydikten sonra hafif(!) bir makyaj, saçlarımı da kıvırcık yaparak evden çıktım. Gelip gelmeyeceğinden emin değildim ama gelse güzel olurdu. En azından yüzünü görürdüm.

Acaba şarkılarımı dinliyor muydu? Eğer dinliyordusa ondan vazgeçmediğimi de biliyordu değil mi? Çünkü ben instisnasız tüm şarkılarımı ona yazıyordum.

"I promise that I'll love you for the rest of my life"

Yoongi'nin giderken bana söylediği sözler hiçbir zaman aklımdan çıkmıyordu. Dediği her sözü şarkılarımda kullanıyordum ben.

Beni düşüncelerimden ayıran Taehyung'un sarılışı olmuştu. Ardından Jeongguk Seokjin hyung derken hepsi sıkıca sarılmıştılar bana.

Bir dakika tüm bunları araba kullanırken mi düşünüyordum?! Ahh kaza yapmadığıma şükretmem gerek.

Görüş açıma benimle aynı boylarda, siyah saçlı birisi girdiğinde aniden kalbim yerinden çıkacakmış gibi atmaya başlamıştı. O kadar hızlıydı ki, bu da azmış gibi bir de nefes almam zorlanmıştı.

"Merhaba Jimin"

"M-merhaba Yoongi"

Kısaca elimi sıktıktan sonra aniden  arkasını dönerek restorana girdi. Ardından biz de girdiğimizde bize ayrılan yere geçerek oturduk.

Bir kaç dakika sonra yemek siparişlerimizi vererek sohbete koyulduk.

"Ee Jimin anlatsana ünlü olmak nasıl bir hiss?"

English Teacher~ PJM MYG Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin