"Hoşgeldin"
Kapıyı açtıktan sonra elimden tutarak yabancısı olduğum eve girmemi sağladı. Ardından kapıyı iterek ellerini tekrar benimkilerle birleştirdi.
"Yeni evin mi?"
"Artık yeni sayılmaz. İki yıldan çok bir zamandır bu evde yaşıyorum"
"Gördüğüm kadarıyla ben gittikten sonra çok şey değişmiş. Kendince haklı sebeplerin vardır biliyorum ama o evden taşınmanı istemezdim"
Çünkü o evde ilk defa birisinin yanında şarkı söyleyebilmiştim. Aslında şarkı söyleme fobimi Amerikadaki katıldığım yarışma sayesinde yendiğimi söylüyorum ya, doğru değil. Ben fobimi Yoongi sayesinde yenmiştim. Onun sayesinde ilk defa o kadar adamın içinde şarkı söylemiştim. Bu adama sonsuzadek bir saniye bile atlamadan teşekkür etsem bile az olur.
"Hepsini konuşacağız, Jimin. Gel otur lütfen"
Simsiyah koltuğa oturduktan sonra elleriyle yanını patpatlayarak oturmamı söylediğinde uysal bir kedi gibi yanına sokuldum. Hiç tereddüt etmeden kolları arasına aldı beni.
"B-ben nereden başlayacağımı bilmiyorum"İç çekerek söylediğimde ona daha çok sokulmuştum.
"Bende neyi nasıl soracağımı bilmiyorum. Mesela orada neler yapıyordun, yalnız mı yaşıyordun, konservatuarın nasıldı, aileni, beni özlüyor muydun, hiç geri gelmeyi düşündün mü? Aklımda bir sürü soru işaretleri var, Jimin. Ama en esas sorum şu ki, eğer Seokjin ve Namjoon'un düğünleri olmasaydı geri gelecek miydin?"
Hepsine bir bir cevap verecektim. Ama ilk önce bu soruları kafamda analiz etmem gerekliydi. Sahi düğün olmasa geri gelecek miydim ben?
Kollarının arasından çıkarak derince bir nefes aldım.
"Gittiğim ilk günlerde sadece alışmaya çalışıyordum. Babam olmadan, Taehyung, sen- siz olmadan yaşamaya çalışıyordum. Arkadaş edinmek falan isteyeceğim son şey bile değildi. Sadece dört yıllık bir süreçte okulumu okuyup belki geri dönerdim, belki de orada kalırdım"
Gözlerini bir saniye bile ayırmadan dinlemeye devam ediyordu sevgilim.
"Okulun yanında üç odalı bir evde kalıyorum. Küçük olmasını kendim istemiştim. Çünkü yalnızım. Bir kaç ay hiçkimseyle konuşmadan sadece derslere gidip geliyordum. Bir gün müzik hocalarımdan birisi "The voice" yarışmasından bahsetti. Aranızdan birisini oraya hazırlamak istiyorum dediğinde herkes benim olmam gerektiğini söylemişlerdi. İlkinde şaşırmıştım, çünkü kimseyle konuşmuyordum. Artık konuşmadığım için beni sevmediklerine kendimi inandırmıştım ama onlar beni seçmişlerdi. Sonrasında tüm sınıf arkadaşlarım yanıma gelerek benimle konuşmaya başladılar. Aralarından birisi "belliki bir derdin var, o yüzden hiç üstüne gitmedik ama biz herzaman buradayız, istediğin zaman bizimle konuşabilirsin" dediğinde hepsi onaylamıştı. Sonrasında işte bir sürü arkadaşım oldu. Onlar sayesinde bir kaç ay sonra alışmaya başladım Amerikaya"
Anlatacak çok şeyim vardı. Onsuz geçen her günümü ona anlatacaktım. Herşeyi bilmeye hakkı vardı.
"Amerikadaki ilk doğum günümde olanları anlatayım mı?"
"Bir zahmet"
Söylediğine karşılık dudaklarımı büzdüğümde gözleri bir saniyelik oraya kaymıştı. Eğilerek dudaklarına küçücük bir öpücük kondurduktan sonra konuşmaya devam ettim.
"O gün dersden döndüğümde kapının önünde Taekook ve Namjin ikililerini görmüştüm. Ellerinde bir sürü doğum günü süsü ve kocaman bir pastayla beni bekliyorlardı. O an şaşkınlıkla ne yapacağımı bilmemiş ve ağlamaya başlamıştım. Tam ihtiyacım olduğu an gelmişlerdi. Çünkü o gün yeni arkadaşlarım ve öğretmenlerim tarafından doğum günü sürprizi alsam da bir tarafım sizleri istiyordu. O günden sonra hepsi vakit bulduklarında yanıma geliyorlardı. Ama sen yoktun. Eve girene kadar bakmadığım yer kalmamıştı. Belki bir yerde beni beklersin diye. Yoktun işte"
"Gelirsem kabuleder miydin beni?"
"Bilmiyorum"
Gerçekten bilmiyorum.
"Herneyse. Ünlü olma şeysini zaten biliyorsun. Gelelim esas meseleye. Dört yılın sonunda gelmeyi düşünüyordum, Yoongi. Ama kalacağımı düşünmüyordum. Eğer seni görmeseydim, muhtemelen düğünden sonra geri dönerdim"
Söylediklerimle kendim bile şaşırıken Yoongi'yi düşünmek bile istemiyordum.
"Y-yani kalıyorsun? Burada tekrar kalıyorsun? Doğru anladım değil mi?"
"Yoon, mezun olmama bir yıl kaldı"
Bunu ondan istemeliydim, aksi halde tekrar birleşmemiz mümkünsüzdü.
"Biliyorum bebeğim. Yani?"
Tanrım söylemek çok zor, ama yapmalıyım.
"Eğer benimle gelirsen, mezun olduktan sonra tekrar Kore'ye dönerek eski hayatımıza devam edebiliriz"
Tüm cesaretimi toplayarak söyledikten sonra gözlerimi sıkıca kapatarak vereceği tepkiyi bekledim.
Ellerini yanağıma yerleştirerek aramızdaki mesafeyi neredeyse sıfıra indirdi.
"Bana düğüne kadar zaman verebilir misin?"
Hayır demediğine sevindiğim için başımı hızla aşağı yukarı salladığımda hiç beklemediğim şekilde kucağında bulmuştum kendimi. Kıkırdayarak başımı boynuna gömdüğümde ıslak öpücüklerini saçlarımda hissetmeye başlamıştım.
"Hadi şimdi uyuyalım, eğer geç kalkarsak Seokjin başımızın etini yer"
"Hey hyung'um hakkında düzgün konuşur musun?"
Kucağındaki bebekle (!) merdivenlerden çıkmaya başladığında ikimizin de neşe dolu kıkırtısı tüm evde yankılanmaya başlamıştı.
Bir kaç dakika sonra kapanan gözlerimle "Chim chim Bay Min'i seviyor" diyerek uykunun kollarına bırakmıştım kendimi. Son duyduğum şey ise Yoongi'nin ağlamaklı sesiyle "Tekrar Bay Min olmak istiyorum" demesi olmuştu.
________________________________________
umarım severek okumuşsunuz❣
bir sonraki bölüm texting olabilir!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
English Teacher~ PJM MYG
Fanfictionİngilizce öğretmeni Min Yoongi öğretmenliğinin ilk gününde derse geç kalan, sınıfa yuvarlanarak giren ve sonrasında üstü başı berbat hale düşen öğrencisi Park Jimin'e o gün aşık olur. Lakin bunu tam iki yıl ondan saklar. Texting 12.4.20 ▪ 14.8.20