⇝✩ 30

843 79 20
                                    

Hikayede bir kaç değişiklik ettim. Kapak fotoğrafını ve siyah yazıları değiştirdim. Sıkılmamanız için her gün düzenlemeler yapıyorum. Lütfen satırarası yorumlarınızı ve oylarınızı esirgemeyin. Bunu söylemekten yoruldum ama lütfen beni anlayın.

--------------






Bay Min'le son konuşmamızın üzerinden iki ay geçmişti. Ne ben cesaret edip birşeyler yazıyordum, ne de o. Okulda hergün bir birimizi görüyorduk ama aramızda sadece öğretmen öğrenci ilişkisi kalmıştı diyebilirim.

Son ders zili çaldığında tüm eşyalarımı çantama koyarak hızla sınıftan çıktım.

"Bay Min bir dakika bekler misiniz?"

Anlaşıldığı üzre dersimiz ingilizceydi.

Bay Min ilkinde derin bir nefes alarak yüzünü bana döndü.

"Efendim, Jimin?"

Cevap verdiğinde yüzünde hiçbir mimiğin oynamadığını farketmek zor değildi. Gerçekten de ruhsuz gibi bakıyordu. Sanki o iki yıldır aşık olan adam gitmiş de yerine tanımadığım biri gelmişti.

Sesindeki soğukluk yüzünden her gün kendime kızsam da onu affedemiyordum. Bu durum uzunca bir zaman alacağa benziyordu.

"Biraz konuşabilir miyiz?"

Gözlerime bakmamaya özen göstererek sadece kafasını sallamış ve odasına doğru yürümeye başlamıştı. O kadar bitkin duruyordu ki, teşekkür etdiğimi bile farketmemişti.

Kapıyı açarak ilk benim girmemi beklemiş ardından kendisi de girerek kapıyı kapatmıştı.

"Konu neydi?"

Eskiden her odasına geldiğimde hızlıca sarılarak saçlarımı okşuyor ve küçük küçük öpücükler kondurarak beni ne kadar sevdiğini söylüyordu.

Ona kızamam, çünkü ayrılmayı ben istemiştim ve o da kararıma saygı duymuştu. Sadece çok zor bir durum olduğunu bilsem de öyle davranmasını istemiyordum.

İçimden ne kadar "lütfen böyle olmayalım" demek geçse de cesaret edip yüzüne söyleyemiyordum. Ben acı çeksem de birşey yapamıyordum işte.

"Konu bir ay sonrasında olacaklar"

"Ne gibi?"

Bu iki aylık süreçte uzunca düşünüp bir karar almıştım- Amerikada konservatuar okuyacaktım.

Bunu ilk babama söylediğimde uzak olduğu için kabul etmemişti ama sonrasında kararımın kesin olduğunu görünce sadece "sen nasıl istersen öyle olsun, oğlum" diyebilmişti.

Derince iç çelerek konuşmaya başladım.

"Ben bir karar aldım ve onu seninle de paylaşmak istiyorum"

"Her konuyu bana danışabilirsin ama kendini buna zorunlu hissetmeni istemem. Sonuçta artık sevgili değiliz"

Neden içimden "benimle gel" demek geçiyor? Herkesten uzaklaşmak istesem de onun yanımda olmasını istiyordum.

"Ben konservatuar okumaya karar verdim"

"Sesin çok güzel, başka bir bölüm seçsen üzülürdüm"

"Ama" dedim bakışlarımı yere dikerek ellerimle oynarken. "Ama burda değil, Amerikada okuyacağım"

Söylediklerimden sonra odada sessizlik hükmetmeye başlamıştı.

Bir kaç saniye sonra ayak sesleri ile sessizliği ilk bozan o oldu. Karşımda diz çökerek ellerimi ellerinin arasına aldı.

"Sence de bu çok ağır değil mi, bebeğim?"

"B-ben uzunca bir süre düşündüm, Yoongi. Eğer buralardan uzaklaşırsam herşeyi unuturum. Seni anlıyorum, artık kızmıyorum da sana. Sadece içimde sonlandıramadığım bir kırgınlık var. Bu yalnızca babama ve ya sevdiğim adama karşı olan birşey değil, herkese, herşeye karşı. Gitmek istiyorum, Yoongi. Sadece gitmek istiyorum. Lütfen izin ver"

Gözlerimdeki yaşlar yüzüme doğru yol çizerken daha fazla konuşamayacağımı anlamıştım.

Onun da benden farkı yoktu anlaşılan. Ayağa kalkarak beni de kaldırdı. Kollarını belime dolayarak başını boynuma gömdü. Ben de karşılık olarak kollarımı boynuna doladım ve sessizce onu dinlemeye koyuldum.

"Bu koku bir daha olmayacak mı?"

Boynumda hissettiğim ıslaklıkla ağlamaya başladığını anlıyordum.

"Dönüp dönmeyeceğimi bilmiyorum. O yüzden sana umut vermek istemem. Lütfen devam et Yoongi. Ben yokmuşum gibi, sanki hiç olmamışım gibi"

"Bunu yapamayacağımı biliyorsun"

"Lütfen sevgilim, lütfen işleri zorlaştırma. Ben gitmek zorundayım. Eğer kalırsam herşeyin iyi olacağını mı düşünüyorsun? Böyle birşey olmayacak. Kalırsam herşey daha da kötüye gidecek"

Sonunda ellerini belimden ayırarak dolu gözlerime benimkilerden farkı olmayan kahveleriyle bakmaya başladı.

Gözlerini bir kaç saniye yüzümde gezdirdikten sonra ellerini yanaklarıma koyarak aramızdaki mesafeyi sıfıra indirdi ve dudaklarını dudaklarıma kapattı.

Alt dudağımı o kadar yavaş emiyordu ki, sanki bir çiçekle öpüşüyor gibiydi. Ben de ellerimle saçlarında oyalanırken aynı yavaşlıkta karşılık veriyordum. İkimizin de gözyaşları bunun ilk ve son defa olacağını bildiği için yanaklarımıza doğru intihar ediyorlardı. İkimiz de tuzlu gözyaşlarımızın tadını alıyorduk. Nefessiz kaldığımızı anladığında ilk ayrılan Yoongi olmuştu. Alnını alnıma yasladığında nefeslerimiz yüzümüzün her zerresini yalayıp geçiyordu.

"Kaç yıl olmasını umursamadan bekleyeceğim seni"

"Unut Yoongi, hayatındaki son iki yılı unut. Çünkü ben geri dönüp dönmeyeceğimi bilmiyorum. Unut ve yoluna- mutlu olmana bak"





--------

zaman atlamayı düşünüyorum 🤷🏻‍♀️👨🏻‍⚖️

English Teacher~ PJM MYG Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin