8. Bölüm

115 16 2
                                    

Ben elimi tutmasının şokunu atlatamadan yürümeye başladı. İster istemez bende.

İçeri girdiğimizde çoğu kişi bize bakıyordu. Özellikle de o çakma sarışın. Gözüm hiç tutmamıştı bu kızı. Çok sinsi bakıyordu. Al küreği, vur ağzına! Beş altı kişilik bir grubun yanına gittik.

"Sevda, bak bunlar benim arkadaşlarım. " diyip hepsiyle teker teker tanıştırdı. Sonra kulağıma eğildi. "Rahatla biraz. Gerilmeni gerektirecek hiçbir şey yok. Ben buradayım" dedi. O burada. Bu bana anlamsız bir şekilde huzur verirken, biraz önce tanıştığım insanları inceleyip isimlerini hatırlamaya çalışıyorum. Çünkü insan salak olunca isimleri hatırlayamıyor.

Az önce tanıştığımız kişilerin yanına oturduk. Sarışın kıvırcık saçlı olanı, sanırım adı T... Tarık... Tayfun... Aman öyle bir şeyler işte "Sevgili yapmışsın Rüzgar? Bizden saklamana gerek yoktu. " dedi. Ben tam ağzımı açmış "Biz Sadece-" diyebildim. Rüzgar araya girip "Biz sadece çok yakın bir zaman önce tanıştık ve size haber vermek için uygun zamanı bekledik. Öyle değil mi aşkım? " Ben bu gün pat diye düşüp bayılmazsam iyidir. Aşkım dedi. Bana dedi. Ama tabi ki de arkadaşları için öyle dedi. Ama neden böyle bir şey yaptı ki? Canım sen hayırdır?

Durumu bozmamak için kafamı aşağı yukarı salladım. Gözlerine bakıp. Noluyo lan? Bakışlarımı attım. Gülümseyip gözlerimin içine baktıktan sonra kolunu omzuma atıp beni yanına çekti. Uzun uzun arkadaşlarıyla sohbet ediyordu ama ben hiç birini dinlemiyordum. Aklım şu sevgili olayındaydı.

"Ben sigara içmeye gidiyorum. "diyip kalktı Rüzgar. Hey! Beni burada bırakıp gidiyor mu bana mı öyle geldi? Hah!

" Ya şey, Sevda bizim odun nasıl sevgili yapabildi hala şaşırıyorum. O sadece bir iki günlük eğlencelerle ilgilenirdi. "diyince şaşırdım açıkçası. " Ben... Şey..." söyleyecek bir şey bulamayınca yerimden kalkıp "Ben bir Rüzgar'a baksam iyi olacak." diyip. Çıkış kapısına doğru ilerledim.

Rüzgar yanında bir kızla muhabbet edip kahkaha atıyordu. İtiraf etmeliyim ki sigarasından bir nefes alıp, dolgun kırmızı dudaklarından üflediğinde çok seksi duruyordu.

Hey! Az önce içerde sevgilim dedin? Anlaşılan o ki o dolgun dudaklara girişte gözüme batan o sarışın sahip çıkmıştı. Bu görüntü karşısında boğazıma kaçan tükürükle öksürmeye başladım. Haliyle onlarda ayrıldı. Ama önemsemeden içeri girecekken kolumdan tutup beni çevirdi.

Yanındaki çakma sarışın "Ya, Rüzgar boş versene " diye yayvan bir şekilde söylenip Rüzgar'ın kolundan tuttu. Rüzgar'ın "Siktir git buradan! " diye bağırmasıyla inceden korkmadım değil. Onu hiç böyle görmemiştim. Ama umurumda değil.

Gözlerime uğramayan, alaylı bir gülüşle "Devam etsenize siz?" dedim ama bu onu kızdırmış olacak ki koluma daha fazla sıktı. "Sevda, bak açıklayabilirim... " dedi gayet sakin bir tavırla. Büyük klişe...

" Neyini açıklayacaksın Rüzgar? 'İçerde bana hiç birşey açıklamadan beni sevgilin olarak tanıttın. Sonra beni orda bırakıp buraya - " diyip durdum." Bana ne ya senin sorunun sen hallet. He, bu arada sevgilin niye gitti diye sorarlarsa anlatırsın " dedim.

Arkamı dönüp tam taksi çağırıyordum ki. Bileğimden tutup beni içeri doğru çekti. " Hiç bir yere gitmiyorsun! Buraya gel! " diyip peşinden sürükledi. Ya sabır! Ya selamet!

İçeri girince " Bırak beni! " dedim kolumu silkelerken. Parti yeni başlıyordu sanırım. Müziğin sesi kulaklarımı acıtacak kadar fazlaydı. Beni bıraktı ve arkadaşlarının yanına sahte bir gülüşle oturdu. Ona aldırmadan bara gittim barmenden bir şeyler isteyip taburelere oturdum. Barmen birayı uzatınca elindeki dövme dikkatimi çekti. Yüzüne kuşkuyla bakarak "S-sen..." diyip kekeleyebildim sadece. "Sen o'sun?" derken elimdeki bardağı düşürdüm. Elim ayağım titriyordu. Gerçekten iyi değilimdim ve sanki birisi beynimi çimdikliyordu. Bakışlarım bulanıklaştı. Barmenin soran gözlerini görebilmiştim sadece. Ben Bu kadarını kaldıramayabilirim. Zaman mekan kavramını yitirdim. Göz kapaklarımın ağırlığına direnirken bulanık görüntü tamamen karardı. Müzik sesi uğultu olarak kulaklarıma dolarken, yer ayaklarımın altından kayıp gitti sanki... Ve sırtımda sert ve soğuk zemini hissettim. Sonrası karanlık...

****

Gözlerimi açmaya çalışıyordum. Ama sanki birbirlerine yapışmış gibiydi. Sesleri duyabiliyordum sadece.

"N'oldu? " diye sordu Rüzgar.

" Bilmiyorum. Benden bira istedi. 'Sen o'sun' dedi. Bayıldı. Bende bir şey anlamadım. "

Yüzümde hissettiğim ellerle gözlerimi aralamaya çalıştım ama hala bulanıktı bakışlarım.

" Sevda? "

" Sevda? Kendine gel güzelim hadi" dedi Rüzgar tüm yumuşaklığını kullanarak .

Tekrar barmeni görünce zor da olsa ayağa kalkmaya çalıştım. Ve barmenin yanına gittim. "Sen yaptın değil mi? Sendin o? "dedim omzundan iterek. Sanki bu halde bir şey yapabilecekmişim gibi.

" Bakın bayan ne dediğinizi anlamıyorum. Baygınlık geçirdiniz ve kendinizde değilsiniz. " dedi yumuşak bir tavırla.

" Ben gayet kendimdeyim. Emre Kahraman desem hatırlar mısın bir şeyler? Yoksa ben sana hatırlatayım mı? " dedim sesli ve sinirli bir şekilde. Gözlerimden alev saçtığımı hissedebiliyordum. Nasıl oluyorsa artık?

Tanıdık bir ses kolumu sıvazlayıp. "Sakin ol, canım. Biraz dinlenmelisin." dedi. Kolumu hızlıca çekip "Sakın bana bir daha canım deme" diye çıkıştım. "Bir daha da beni düşünme RÜZGAR!" diye tamamladım.

"Sevda kendine gel!" diye bağırdı. "Sana ne gitsene sen sarışı-"

"Kes" diyip sinirle saçlarını karıştırdı. Tekrar adama döndüm. "Hatırladın mı?" diye ona da bağırdım. Partide kimse kalmamıştı Rüzgar'ın arkadaşları, ben ve barmen... Büyük olasılıkla canımlı cicimli konuşmasının nedeni buydu?

"Ne saçmalıyorsun sen? " diye bağırdı adamda. Sanırım onu kışkırtan bendim ki, bir insan bu kadar sinirliyken karşısında sakin birisinin olması gerçekten insanı çileden çıkartabilirdi.

Titreyen elimle dövmesini gösterip "Dövme... Dövmeyi hatırlıyorum. Sendin değil mi?" dedim git gide incelen ve güçsüzleşen sesimle. Göz yaşlarıma engel olamadım. Duvara yaslanarak yere oturdum.

Adam yaklaştı. "Bak neden bahsettiğini bilmiyorum. Ama bu dövme bizim simgemiz. Sanırım senin bahsettiğin kişi bizim örgütten" dedi normal konuşma seviyesinde. Hıçkırıklarımı daha fazla tutamadım.

Elime bir numara yazılı kağıt verdi. "Ben de bu örgüttendim. Ama sonra yaptığım şey benimde canımı yakmaya başladı. Çıkmadım, çıkamadım ama pasif eleman durumundayım. Hiçbir işe yaramıyorum anlaşılan. Beni polise giderim diye çıkartmadılar. Bu numaradan bana ulaşırsan sana yardım edebilirim." dedi.

Elimdeki kağıdı iyice sıktım. Göz yaşlarımı silerek yığıldığım yerden kalktım. Çantamı ve paltomu alıp, bana şaşkınca bakan gözleri önemsemeden koşarak çıktım.

Yağmur yağıyordu. Kısa sürede sırsıklam olmuştum. Ama yağmura aldırmadan, nereye gittiğimi bilmeden koştum... Koştum... Koştum. Hem hıçkırarak ağlıyordum hem koşuyordum. En sonunda dizlerimin üstüne bıraktım kendimi. Acımadı. En azından içimin acısı onu bastırıyordu. Ellerimi iki yana açtım ve serbest bırakıp iki yanıma düşmesine izin verdim.

"Baba, gel artık. Al beni buradan. Yoruldum. Çok yoruldum baba. Yanına al beni de. Lütfen. Dayanamıyorum artık. Çok özledim be babam." dedim bıkkın bir sesle ama yüksek bir sesti. Sanki ona duyurmak istermişçesine...

Yağmurun derinlerime işlemesine izin verdim. Dizlerimin üstünde oturarak öne uzandım. Ve yere kapanıp gücümün yettiğince "Baba" diye bağırdım. Küçük bir çocuğun çaresizliği gibi. Baba diyebilmenin özlemiyle ağlayan küçük bir çocuk gibi... Tekrar dizlerimin üstüne oturdum. "Al beni yanına. Eziliyorum baba, bu ağırlıkta eziliyorum. Al beni lütfen." diye tekrar ediyordum hıçkırıklarımın arasında.

Ve bir kol beni omuzlarımdan tutup kendine çekti ve sarıldı. Bu kokuyu biliyorum. O da sırılsıklam ve bir dakika ağlıyor mu o yoksa bana mı öyle geliyor?

Kafamı kaldırıp gözlerine baktım. Çatallaşan sesimle "Rüzgar?" dedim.

"Geçti güzelim , geçti" dedi. Ağlamaklı sesiyle "Üzgünüm gerçekten, çok üzgünüm. Özür dilerim. Seni oraya getirmemeliydim" dedi omzumu okşarken. Beni göğsüne daha da bastırdı. Bende kollarımı beline doladım. Hıçkırıklarımı bastırmaya çalışarak kokusunu içime çektim.

Gitme, N'olur!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin