Sıradan bir kasım akşamı saat 20.00 civarı.Saatin çok geç olmamasıyla birlikte kış saatleri nedeniyle hava çoktan kararmıştı. Uzun zamandır yalnız yaşamama rağmen bir türlü alışamamıştım. Korktuğum o sessizlik bana şefkatle yaklaşmış ve beni sarıp sarmalamıştı bu gün.
Odamın penceresinden İstanbul'u izliyordum. İnsanlar, sanki tüm dünyanın yükü kendi üzerlerindeymiş gibi bir yerlere koşturuyorlar. Yaratılan herkesin ve herşeyin derdi farklı ve kendi çapında büyük. Ve ben tüm bu karmaşaya dalıp gitmişim. Hafiften atıştıran yağmur sayesinde kendime geldim. Sanırım sert bir kahve iyi gelebilirdi. Her zaman ki gibi.
Evde çıt çıkmıyordu. Tek başıma yaşadığım için bu doğal bir şey alabilir ama bu gittikçe ürkütücü oluyordu. Sessizliği bozan kahve makinasının sesi oldu. Koca bir fincan kahve yaptıktan sonra battaniyemi de alıp cam kenarına yeniden geçtim.
Küçük bir açıklama yapmak gerekirse; Sessizlikten oldum olası çok korkarım. Evet belki 17 yaşındaki birisi için çok saçma bi korku sebebi ama öyle. Yalnızlıktan ve Sessizlikten korkuyorum. Buna rağmen ayrı evde yaşıyorum. Ne büyük cesaret ama.
Yağmur damlalarının cama vuruş seslerini dinliyordum. Birbirlerine tutunup kocaman bir damla olusunu, hep beraber daha hızlı ve kararlı bir şekilde aşağı inişlerini izliyordum .Bir yandan da inceden korkuyordum.
Sessizliği bozmak için bir müzik dinleyebilirdim mesela yada televizyon saçmalığına dalabilirdim. Ama inanın bana hiç birisi içimden bile gelmiyordu. Evet kesinlikle, müzik dinlemek bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gitme, N'olur!
Genç KurguSessizlik insanın düşünmek için arka plana attığı ya da düşünmek istemediği ne varsa çıkartıp tam karşısına koyuyordu. Siz görmezden gelmeye çalıştıkça da burnunuzun dibine sokuyordu. Kısacası sessizlik beni pesimistliğe zorluyordu. Biliyor musunuz...