2. Bölüm

357 21 14
                                    

Sessizliği bozmak için bir müzik dinleyebilirdim mesela yada televizyon saçmalığına dalabilirdim. Ama inanın bana hiç birisi içimden bile gelmiyordu. Evet kesinlikle, müzik dinlemek bile.Neden mi? Çok sevdiğim değer verdiğim. 3 yıldır sevdiğim insanın; Fatih'in mezuniyet provaları başlamıştı. Ve bu da mezuniyete kısa bir zaman kaldığını gösteriyordu. Ben ona, onu sevdiğimi söyleyemeden gidecekti. Onunla çok yakin arkadaştık. Lanet olsun ama ben Fatih'i gerçekten seviyordum. En azından öyle sanıyorum. Henüz bende tam olarak aşkın ne demek olduğunu bilmiyorum. İçimde ona karşı öyle bir bağlılık hissi vardı ki...

Gidecekti...Gerçekten okula gelme sebebim mezun olup gidecek...Benim mezun olmama daha bir sene var ve ben o bir yılı nasıl geçireceğimi düşünmek bile istemiyorum.

Pencerenin kenarında halen oturuyordum. İnsanlar yağmur sebebiyle etrafa kaçışıyor, sığınacak bir yer arıyorlardı. Şemsiyeciler fırsatı değerlendirip ekmek parasının peşine düşmüşler. Kalabalık azalmıştı, herkes bir köşeye sığınmış ya da sıcak yuvasına kavuşmuştu.

Sessizlik hiç azalmamıştı ki azalmasını beklemiyordum da. Fincandaki kahvemin en tatlı yerine, son yudumuna gelmiştim. Aslında en güzel yeri olmamasına rağmen çoğu şeyin sonu tatlı gelmez mi zaten? Elimizde iken kıymetini bilemediklerimizi yitirmeye başladığımızda kıymeti katlanmaz mı?

Sessizliğe büyük bir gök gürültüsü son verdi. Ardından telefondan gelen hafif melodik tını. Komidinin üzerine uzanıp telefonu elime aldım, arayan Fatih'ti.

"Efendim" sesimde yorgunluk vardı.

"Neler yapıyorsun bakalım?" dedi Fatih.

"Hiç.. Evde oturuyorum."

"Yalnız mısın?" dedi. Korktuğumu bir tek o biliyordu. Birbirimizden hiç bir şey saklamazdık. Çünkü biz iki İYİ ARKADAŞTIK.

Evet, dışarı çıkalım mı?"dedim bıkkın bir sesle.

"Olur, hem biraz dolaşmış oluruz"

Saati ve yeri ayarladıktan sonra telefonu kapattım. Üzerime açık renk kot gömleğimi ve koyu renk jeanımı giyip hafif makyaj yaptım. Botlarımı ve paltomu da giyip evden çıktım. Şemsiyeye oldum olası ısınamadım. Şemsiye kullanmayıda pek beceremem zaten. Şemsiye samimiyetsizliktir.

O Korkutucu sessizliği de arkamda bırakıp kapıyı kilitledim. Bir taksiye atlayıp sahile gittim. Sanki doğa derin bir uykuya dalmış gibi sessizdi. Tuhaf ama dışarısı bile sessizdi İstanbul'un o kargaşasına rağmen... Etrafı toprak kokusu sarmıştı bile.

Kısa süre sonra Fatih geldi.

"Selam"

"Selam, Naber?"

"Ben iyiyim de" duraksadı ve yüzüme iyice baktı. "Sevda sen iyi misin?" dedi yüzünü buruşturarak.

"İ-iyiyim. N'oldu ki?" dedim şaşkın bir o kadar da yorgun bir ifadeyle.

Uyandığımdan bu zamana kadar hiç kimseyle konuşmamıştım. Sadece kendi içimdekileri tekrar tekrar yaşayıp defalarca üzmüştüm kendimi. Yorulmuştum, hemde fazlasıyla.

"Emin misin?"

"Hayır" dedim. Artık kimseye birşeyleri inandıracak kadar bile gücüm kalmamıştı.

"Benimle gel" dedi.

Bir süre arkasını dönmüş iskeleye doğru yürüyen Fatih'i izledim. Benim arkasından gelmediğimi anlamış olacak ki yeniden geriye dönüp bileğimi tuttu ve yürümeye devam etti.İskeleye geldiğimizde durdu.Yağmur sonrası o soğuk esinti burnumun üşümesine neden olmuştu. Her ikimizde ayaklarımızı kendimize çekerek oturduk.

Gitme, N'olur!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin