Sanırım 4 saate yakın bir zamandır uyuyordum. Dışarıdaki kuş cıvıltıları, Güneş'in göz kapaklarımdan sızan ışıkları ya da rüzgarın sabah serinliğindeki esintisiyle tatlı bir uyanış yapmak isterdim. En azından 4 saatlik bir uykunun ardından. Ne yazık ki, doğanın bu mutluluğuna karşın bir kalkan gibi duran dört duvarın arasında bu mutluluktan nasiplenmek pek mümkün olmuyordu.
Hemen yan odamdan, nam-ı diğer misafir odasından Uygar ile Barış'ın kavga denemeyecek sakinlikte fakat yüksek sesle konuşmasıyla uyandım. Uykumun 4. saatinde, Uygar ile Barış'ın "Muhteşem çok önemli" konusu hakkında bağırarak konuşmalarına uyandım! Uygar ile Barış'ın bağırışlarıyla uykumun 4. saatinde uyandım! 4 saatlik uyku! Sadece 4 saat!
" Yapamaz Uygar!"
" Ne demek yapamaz ya! O kadar eğitim aldı, kötü bir şey olduğu zaman ne yapacağını bilir. Onun her işini biz halledemeyiz. Anladın mı? Çocuk değil o ve bu onun intikamı mı neyiyse artık, her ne boksa! Bırak o yapsın. Zarar görürse o görsün, yanarsa o yansın bırak! Yoksa hiç bir şeyden akıllanamaz!"
"O akıllanacak diye elimizle gidip adamın önüne mi atalım?"
"Adamın önüne falan attığımız yok. Hizmetli kılığında gidip dosyayı kasadan alacak sadece."
"Girilmesi yasak odadan... Kimsenin girmeye cesaret edemediği odadan... Ki o adamın hizmetçilerini tüm hizmetlerinde kullandığını ikimizde biliyoruz."
"Bu kızı niye bu kadar koruyorsun. anlamadım Barış? O kız kendisi çabalamaya, bir şeyler bulmaya geldi; bizde yardıma. Oysa şimdi o bize yardım ediyor. Böyle biterse içindeki ateş sönmeyecek."
"O kız benim kardeşim Uygar! Sen neden bu kadar ateşe atıyorsun onu, bende bunu anlamıyorum? O çok... Masum... Birden bire bu işin içine atlamasına müsaade edemem. Tökezler, bocalar, yalpalar... Düşmesinin istemiyorum."
"O kız benim de kardeşim ve her zaman da destekliyorum. Öyle olmasa vuruldum an siktir olup gitmiştim buradan. Tökezleye tökezleye öğrenecek düzgün yürümeyi. Sen annenin karnında mı öğrendin bunları, ilk zamanları hatırlasana." Barış'ın telaşına karşın Uygar fazla sakindi. "Barış kafanı toparla artık. Mantıklı düşün. Gidiyorum ben. Bu işi o halledecek o kadar!"
Uygar kapıyı açtığında lavaboya doğru yürüdüm.
"Günaydın" dedim konuşulanları duymamış gibi, tüm sevecenliğimi kullanarak.
"Günaydın" dedi yüzünde hiç bir ifadeye yer vermeden ve merdivenlerden aşağıya indi. Arkasından bakakaldım. Uygar'ın gülen yüzüne ne olmuştu? Uygarın bakış açısını ne değiştirmişti? Odanın açık kapısından baktığımda Barış'ın tekli deri koltukta dirsekleriyle dizinden destek alarak oturmuş, sağ elinin avuç içine alnı yaslamış saçlarıyla oynuyordu. Odanın kapısına doğru bir adım attım ama yanına gitmeye cesaret edemedim.Banyoya gidip rutin işleri hallettim. Merdivenlerden inerken düşündüğüm bir çok şey vardı. Neler oluyor? Gerçekten kendi meseleme bu kadar uzak mı kalmıştım?
"Sevda hadi!" diye seslendi usulca Yasmin. Kalan iki basamağı da inip masadaki yerimi aldım. Tabağıma 2 zeytin biraz domates ve bir parça peynir aldım.
"15-20 gün oldu ama ben hala bir şeylerin ucundan tutamadım, hep siz çabalıyorsunuz, bu benim meselem değil mi? Bana bırakabilirsiniz artık ya da bir şey söyleyin yapayım. Çok yük olmaya başladım size" Barış ve Uygar'a bakarak tamamladım lafımı.
Barış Uygar'a bir bakış attı. Uygar " Aslında sadece senin yapabileceğin bir şey var ama Barış bunu senin yapmanı istemiyor."
"Neden? Neymiş o iş?"
"Camel Hotel, batar kartlardan 7.sinde bir oda var, yasaklı oda. Kasa da öldürülenlerin, ceza verilenlerin ya da verileceklerin bilgileri var. Bu güvenlikli bir odada saklanıyor. Uygar da bunu Sevda'dan istiyor. "
Derin bir nefesin ardından "Yaparım, " dedim "Basit iş. Ne zaman?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gitme, N'olur!
Ficção AdolescenteSessizlik insanın düşünmek için arka plana attığı ya da düşünmek istemediği ne varsa çıkartıp tam karşısına koyuyordu. Siz görmezden gelmeye çalıştıkça da burnunuzun dibine sokuyordu. Kısacası sessizlik beni pesimistliğe zorluyordu. Biliyor musunuz...