Yalnızım, yapa yalnız. Koskoca şehirde yapa yalnız... Bir kişi bile yıkamaya çalışmıyor, o sert bir rüzgarda savrulup kaybolacak duvarlarımı. Koskoca bir boşluğun içinde bir başıma ve savunmasız.
Yaşama sevincine dair en ufak bir iz bile yok içimde. Beni hayata bağlayacak tek bir kişi bile...
Yoruldum... Öyle çok yoruldum ki... Kime koştuysam yardım için darbe yemekten, kimi sevdiysem terk edilmekten...
Özledim... Öyle çok özledim ki... En başta eski beni; hayat dolu kıpır kıpır.
Babamı özledim mesela; o sıcacık kucağını, sevgi dolu bakışlarını, şefkatli nasihatlerini, samimi arkadaşlığını... Annemi özledim; babama aşkla bakan o devasa kadını, "Kızım." dediğinde titreyen kalbini, mis gibi kokan mutfağını, iştah açan yemeklerini özledim. Sıcacık, anne kokan göğsünü özledim. Ve ben o günden sonra sevildiğimi hiçbir zaman hissetmedim. Ben bile sevmezken kendimi başkasının sevebileceğine nasıl inanabilirdim ki?
***
Defterimi kapatıp telefonuma uzandım. Gelen reklam mesajlarını ve bildirimleri okumadan silip rehbere girdim. Favoriler listesinden Fatih'i buldum. Arayıp aramama konusunda kararsız kalmıştım. Uzın uzun ismine baktım. Kalbim aramam için serenat yapıyordu. Beynim ise benden örnekle; doğmaya yüz tutmuş güneşe bakarak uyandırılan bir insanın sinirli olabileceğini söylüyordu.
Kalbimin beynimi yenmesine izin vererek ara tuşuna bastım. Ardından beynimin kalbime attığı çelmeyle birlikte daha operatöre bağlanmadan kapattım. Ardından masanın üzerine duran 3 tane kahve kupasını alıp odadan çıktım.
Mutfağa gitmek için merdivenlerden iniyordum. İçimde bir huzursuzluk vardı. Mutfağa gittiğimde tekrar kahve makinesinin başına geçtim. Bu defa aklıma gelen bir çift yeşil gözle sütlü ve şekersiz içmeye karar verdim.
O da kahve içmeyi çok severdi. Benim gibi... Tek farkımız o sütsüz içmezdi ben ise sütlü içmezdim. Bu sefer onun sevdiği gibi içmek istedim.
############Aynı Zamanda###########
" Feth etmeye geldim seni sevdiğim. Açsanda kapılarını, açmasanda sen benimsin. Sen, benim İstanbulumsun. Ne zaman sevmeye kalksam seni kayboluyorum. Ne zaman kaybolsam sende daha çok seviyorum. Geliyorum sevdiğim, tüm duvarlarımı yıkıp sana geliyorum.
Hiçbir zaman seni sevmeye hakkım olmadı benim, olmayacakta. Siyahım ben; simsiyah, kapkaranlık.Üstelik seni sevmenin yanına bile yaklaşamayacak aşağılık adamın tekiyim. Vaz geçmeliyim. Senin için senden vazgeçmeliyim. Kendi karanlığımda senide boğmamak için, daha fazla yaralamamak için, hayatının daha fazla içine etmemek için uzak durmalıyım."
Kapının kilidinin zorlanmasıyla video kaydını durdurdum ve kaseti çıkardım. Saygıda kusur etmeyen arkadaşım Can, kapıyı açmayınca tıklamayı düşünüp "Müsait misin?" diye sordu alayla. Kapıya yaklaşıp anahtarı çevirdim ve masaya doğru ilerledim. Can da arkamdan geldi ve masamın önünde duran tekli koltuklardan birisine yerleşti.
"N'apıyordun lan içerde? Ergenliğin mi tuttu?" diyerek sinsice gülümsedi. "Saçmalama Can! Bazı işlerim vardı. Hemen sapıtma." Şu an onun sulu esprilerini kaldıracak ruh halinde değildim.
"Ne işin vardı?"
"Sana ne?" dedim. Ardından elimdeki kaseti görmüş olacak ki yüzündeki meraklı ifade gitti. "Sen niye geldin onu söyle" diye devam ettim duygusal tavrımı bırakıp ciddileşirken.
"Aman hemen de bürün o kaba adama! İki çift laf konuşamayalım arkadaşımızla." dediğinde gözlerimi devirdim.
"Adamların yeri belli olmuş. Alanya'da bir otelin zeminden 7 kat altını tamamen işleri için kullanıyorlarmış. Üst kısmını da dikkat çekmemek için otel görünümünde genel ev olarak kullanıyorlarmış. Adamın odası en alt katta. Detaylı bir koruma sistemi var." başımla devam etmesi için onayladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gitme, N'olur!
Teen FictionSessizlik insanın düşünmek için arka plana attığı ya da düşünmek istemediği ne varsa çıkartıp tam karşısına koyuyordu. Siz görmezden gelmeye çalıştıkça da burnunuzun dibine sokuyordu. Kısacası sessizlik beni pesimistliğe zorluyordu. Biliyor musunuz...