"...How do you feel? That is the question.
(Nasıl hissediyorsun? İşte soru bu.)But I forget.. you don't expect an easy answer.
(Ama unuturum.. sen basit bir cevap istemezsin.)When something like a soul becomes initialized and folded up like paper dolls and little notes, you cant expect a bit of hope.
(Ne zaman bir şeyler bir ruh gibi bastırdığında kağıttan bebekler ve küçük notlar gibi çökmüş ve korumasız, bir parça umut isteyebilirsin.)And while your outside looking in describing what you see, remember what your staring at is me.
(Ve dışın içine bakıp ne gördüğünü tarif ediyorken, başrolde hep benim olduğumu unutma.)Cause I'm looking at you through the glass, don't know how much time has passed.
(Çünkü sana pencerenin arasından bakıyorum, ne kadar zaman geçti bilmiyorum.)All I know is that it feels like forever.
(Bildiğim tek şey bunun sonsuzluğa benzemesidir.)Nasıl no one ever tells you that forever, feels like home, sitting all alone inside your head.
(Ama kimse sana bu sonsuzluğu söylemiez; evde,kafanın içinde yapayalnızmışcasına oturuyormuş gibi hissedersin.)That shine for you.
(Senin için parlıyorlar.)It's the stars, the stars that lie to you.
(Sana yalan söyleyen bu yıldızlar.)"
- - -
"Evet.. çok güzel.. işte böyle.."
SeHun, çenesi ile omzuma baskı yapmaya devam ederek parmaklarımın hareketlerini izlemeye devam ettiğinde, notaların sonuna geldiğim için durdum usulca. Parmaklarımı gitarın tellerinden çekerek başımı usulca SeHun'a doğru döndürdüğümde, yanağıma bir öpücük kondurdu.
"Hala kötüsün ama en azından dünden daha iyisin."
"Teşekkür ederim.."
SeHun geri çekilerek bedenlerimiz arasındaki mesafeyi açtığında, penayı gitarın tellerine sıkıştırdım telaşla. SeHun, birkaç büyük adım ile önümde bittiğinde ise gitarı çıkarmam için bana yardım etti. Gitarın sesinin hoparlöre bağlanmasını sağlayan kabloları çıkararak onları sarmaya başladığında, gitarın kabını aramaya koyuldum. Ortamın gereğinden dağınık olması ve birilerinin sürekli olarak eşyaların yerini değiştirmesi yüzünden gitarın kabını koyduğum yerde bulamadığımda, SeHun'un bana seslendiğini fark ettim. Kapının önünden ona seslenen Seulgi'yi göstererek gittiğini belirttiğinde, gülümseyerek başımı salladım. Onun gözden kayboluşunu izlememin ardından derince bir iç çekerek yanaklarımı sıkıntı ile şişirdiğimde, etrafa göz attım.
"Nerede olabilir bu kutu.."
Bir süre sonra sinirlenerek eşyalara zarar vermemi umursamadan her yeri didik didik ettiğimde, gördüğüm tanıdık kutu ile gülümedim hafifçe. Onu alabilmek için elimi dolaba yasladığımda ise duyduğum ses ile irkildim. Telaş ve sinirden elimde tutuyor olduğum gitarın varlığını unuttuğumu fark ettiğimde, gitarı destek alacağım dolabın yüzeyine resmen geçirdiğimi fark ettim. Bu gitarın, SeHun'un gözü gibi baktığı tek şey olması yüzünden bir anlığına nefes alamadığımda, hızlıca yere çökerek gitarı kucağıma bıraktım. Çeşitli sticker ve beyaz boyalar ile çizilmiş bazı semboller içeren siyah gitarın sol alt kısmının çizildiğini idrak etmemle beraber gözlerimin dolmasına engel olamadığımda, parmaklarımı çiziğin üzerinde gezdirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
☯ PHOENIX - [osh+lhn]
Fanfiction{ HIM-Wicked Game. } °ƸӜƷ• "Sen.. ölümü kendine amaç edinmiş iken küllerinden benim için doğmayı seçen sen; kötülük doluşmuş kalbimin tek iyilik işleyen tarafısın. Sana ait o...