"Where do I take this pain of mine?
(Acımı nereden aldım?)I run but it stays right by my side.
(Kaçtım ama o yanı başımda.)So tell me why you've choosen me?
(Bu yüzden bana anlat, neden beni seçtin?)Don't want your grip, don't want your greed.
(Senin kavramanı istemiyorum, senin açgözlülüğünü istemiyorum.)Don't want it.
(Bunu istemiyorum.)Tear me open, make you gone, no more can you hurt anyone.
(Kendimi parçalayıp içimi açabilirim, gitmeni sağlayabilirim, daha fazla acıtamazsın kimseyi.)And the fear still shakes me, so hold me until it sleeps.
(Ve korku beni hala sarsıyor, o zaman beni uyuyana kadar bırakma.) ..."- - -
Her zamanki gibi pencerenin dışını izlerken yanıma oturan Soo ile az çok kendime gelmiş bir halde gülümsediğimde, yanağını okşamama izin verdi ama.. o da dün gece benim gibi pek uyuyamamıştı; daha ilk bakışta anlamıştım. Normalde susması adına ona yalvaracak durumda olmam gerekirken tam tersine, Soo da benim gibi susmayı tercih ettiğinde, bir şeylerin ters gittiğini artık tam anlamıyla anlamış oldum. SeHun, dün gece uyuduğumu zannederek çıkıp gitmişti evden. Arkasından bakakalırken neler olduğunu sorabilmek adına sabaha kadar uyumayıp onu beklediğimde ise ne aramalarıma cevap vermiş ne de mesaj atmıştı. Son çare olarak sesli mesaj attığımda, iletilmemesi beni endişelendirmişti.
SeHun internetini asla kapatmazdı.
Başına bir şey gelmiş olması korkusu ile diğerlerini aradığımda da bu sefer hiçbirisine ulaşamamıştım. Yeniden eski işlerine dönme gibi bir endişeye kapılırken her şekilde bana ulaşan SeHun'un böyle bir şeye asla kalkışmayacağını bilmek beni maalesef ki yatıştırmamıştı. Ne yapacağımı bilemediğim için son bir umut olarak Jongin'i de telaşlandırmamak adına okula gelmiştim ama karşılaştığım manzara aynıydı.
Soo da buraya geleceğimi bildiği için gelmişti sanki. Uykusuzluktan olduğunu düşündüğüm kızarmış gözleri ile olduğu yerde dalıp gittiğinde, usulca dürttüm onu. Soo, onu bir rüyadan uyandırmışım gibi davranarak aniden irkilirken bakışlarını bana doğru çevirdiğinde, başını sorarcasına salladı usulca.
''Jongin nerede?''
''Bilmiyorum. Dünden beri haber konuşmadık. Bir şey mi oldu acaba.. Neden sordun ki?''
''SeHun da gelmemişti.''
''Beraber bir yere gitmek zorunda kalmışlardır belki.''
''Jungho ve diğerleri ile de mi?''
Soo, onu kıstırmış olmam yüzünden bana cevap vermek yerine bakışlarını kaçırdığında, yerinde kıpırdanarak titreyen elleri ile çantasından bir şey çıkardı.
''Ye. Sabah bir şey yememişsindir sen..''
Soo'yu büyükannemin ölümünden sonra ilk defa böyle görürken neler olduğunu anlayabilmek adına konuyu değiştirmemesi için başımı olumsuz anlamda sallamakla yetindiğimde, yüzüne dik dik bakmaya devam ettim.
''Sen iyi misin? Biraz hava almak ister misin?''
''İyiyim.. sorun yok..''
Dediğine kendisi bile inanmazken göz devirmeden edemediğimde, telefonumu elime alır almaz ayaklandım. Pencerenin önüne geçerken pencereyi açarak biraz bahar havası alması ve kendisine gelmesi adına onu pencereye doğru ittirdiğimde ise kollarımı göğsümde bağladım usulca.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
☯ PHOENIX - [osh+lhn]
Fanfic{ HIM-Wicked Game. } °ƸӜƷ• "Sen.. ölümü kendine amaç edinmiş iken küllerinden benim için doğmayı seçen sen; kötülük doluşmuş kalbimin tek iyilik işleyen tarafısın. Sana ait o...