Multi kitabımızın şarkısı :)
Ruhumda hissettiğim karanlık odalar vardı, siyah kapılar o odaların bir birine açılmasını engelliyordu. Düğümlüydüm, geçmişime, yaşadıklarıma ve hiç olmayan aileme.
Savrulan rüzgar saç tellerimi okşarken, yağmur damlalarının da saçlarımı ıslatmasına izin verdim. Acele etmeden yürüdüğüm yolda adımlarımı hızlandırmadım. Ne de olsa eve gidince ıslandım diye beni azarlayacak ve ya hemen üzerimi değiştirmemi söyleyecek bir anneye sahip değildim.
Karanlık sokakta ilerlerken yağmur damlalarının ruhumdaki yaralara dolmasına izin verdim. Mutluydum, çünkü biliyordum. Bu yağmuru hissedemeyen pek çok insan vardı ve ben onlardan biri değildim. Ve ya yağmuru sevdiğini söyleyip ama yağınca saklanacak delik arayanlardan.
Bu yaz aylarında bir daha böyle şiddetle yağan yağmuru zor bulurdum. Sırt çantamı yere atıp ellerimi havaya kaldırdım ve sokakta kimsenin olmamasından aldığım cesaretle deli gibi zıplamaya başladım. Yüzümü yukarı doğru kaldırıp, yağmurun bu sefer yüzümü tam anlamıyla ıslatmasına müsaade ettim.
Bir kaç dakika buna devam ettim. Karşıdan benim olduğum tarafa ilerleyen kapüşonlu bir çocuk gördüm, fakat bu beni durdurmadı.
Çocuğun yanımdan geçerken kısık sesle,"Salak,"diye mırıldandığını duydum ama bunu umursamadım bile.
O da zaten yanımdan hızla geçip gitmişti. Yağmurun yavaşladığını görünce oflayıp çantamı yerden aldım ve evime doğru yol aldım.
*
Güzelce aldığım duşun ardından kendimi koltuğa atıp telefonumu elime aldım. Biraz gezinip telefonu masanın üzerine bıraktım. Tam bu sırada sokaktaki gürültü dikkatimi çekti.
Penceremi açıp apartmanlararası karanlık sokağa baktım. Bir adamın bağırış sesleri anında kulaklarımı doldurduğunda sesin geldiği yöne kafamı çevirdim. Gözlerim şaşkınlıkla aralandı. Kimliği bilinmeyen bir adam diğer bir adamı yere yatırmış, adeta canı çıkarcasına dövüyordu. Ne yapacağımı ilk başta bilemedim, donmuştum sanki. Tam ağzımı açacağım sırada adamın kafasını kaldırıp şaşkınlıkla ve korku dolu gözlerle onları izleyen insanlara bağırarak içeri girmesini söylediğini duydum. Yapamazdım, elimden bir şey gelmezdi. Onları ayırmaya bile gitsem bir şey yapamayacağım ortadaydı.
Peki ya polis?
Ah, o tabii ki yapabilirdi. Hem eminim o manzaradan sonra polisi arayan ilk kişi ben olmayacaktım. Telefonumu ellerimin arasına alıp zaman kaybetmeden polisi aradım. Adresi ve olayı söyledikten sonra kapayıp tekrar pencereye yaklaştım. Perdeyi tam aralamadan tekrar sokağa baktım. Ama gitmişti...
Bir an için üzülsem bile polisler geldikten sonra en azından o adamın izini bulabilirlerdi diye düşündüm. Dövülen kişi hâlâ yerde yatıyordu ve yanına yaklaşan kimse yoktu. Vicdanımın sesini dinleyerek pamuk ve tentürdiyot alıp aşağı indim. Yerde yatan adama doğru ilerlediğimde elimdekileri yavaşca yere bırakıp yüzüne baktım. Yaklaşık 40-50 yaş arasında bir erkekti. Yüzüne tentürdiyot ve pamuğu sürünce apartmandan bir kaç kişinin bizi izlediğinin farkındaydım. Tek bir kelime dahi etmedim. Çünkü soracak sorularıma cevap vermeyeceğini tahmin ediyordum. Adam bir kaç saniye sızlanmış daha sonra acıya alışmış olacak ki, susmuştu. İşim bittikten sonra adam hızla ayağa kalktı ve gitmeden önce bana bakıp az önceki olayın korkusundan olsa gerek olsa nefes nefese konuştu.
"Te-teşekkür ederim. "
Cevap vermeme bile izin vermeden koşarak uzaklaşmıştı. Amacı gelecek polislerden kaçmak olmalıydı ya da o adamın geri döneceğinden korkuyordu. İkinci seçenek daha mantıklı gelmişti. Yerden tentürdiyot ve pamukları alıp tekrar apartmanıma girmek için adımladığım sırada karşıma geçen kişiyle kaşlarım çatıldı. Kafamı kaldırıp yüzüne baktım ama karanlık buna izin vermemişti pek. Zaten o da kafasına geçirdiği kapüşondan bunu istemediği belliydi. Yanından geçip gitmek istediğimde buna izin vermeyerek hep karşıma geçiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
rare // liskook
FanfictionJeon Jungkook mesleğine düşkün bir sanatçıydı. Ama bu sefer yarattığı eser bambaşkaydı. Lalisa Manoban, onun sevdiği eseri değil, aşık olduğu sanatıydı. llɱ × ʝʝƙ Kitabın önceki ismi 'artifice' olmuştur.