jichulli ithafen💙
Korkuyla bakan gözlerimi zorlukla elinden çekip yüzüne baktım. Telaşlı adımlarımı yanına ulaşmak için hızlandırdım, yanına vardığımda elini tuttum. Titrememesi için çaba sarfettiğim sesimle, "Bu halin ne Jungkook?"
Elini elimden kurtarıp koltuğa geçip oturdu. Önündeki içki şişesini bardağa doldurmadan kafasına dikti. Ne yaptığını pek anlayamasam da iyi olmadığı her halinden belliydi. Hemen lavaboya koşup dolapta olduğunu tahmin ettiğim yaraya iyi gelecek kremleri aldım. Pamuk ve tendürdiyot almayı da unutmamıştım.
Yanına gidip otursam da umursamadı, içkisini içmeye devam etti. Gözü bir yere takılmış öylece bakıyordu sadece. Boşluğundan faydalanıp pamuğa tendürdiyotu sürüp koluna sürdüğümde acıyı hissetmemiş gibiydi. Hiç bir tepki vermiyordu. Yine de acımaması adına kolundaki yaraya doğru nefesimi üflediğimde gözleri beni bulmuştu nihayet. Kolunu çekeceğini zann edip daha sıkı tuttuğumda diğer eliyle yanağımı okşamıştı. İçimde onun bana her dokunuşunda harekete geçen hislerim yeniden baş göstermişti. Elini çektiğinde işime odaklandım ve kremi de sürmeye başladım.
"Dört yıl önce, yirmi bir yaşındayken gecenin bir yarısı telefonum çaldı. Gece saat ikiydi." Elimdekileri kenara bırakıp dikkatle onu dinlemeye koyuldum. "Arayan kişi abim Yoongiydi. O gece onun telefonundan beni arayan uyuşturucu bağımlısı arkadaşı öldüğünü söyledi. O an tüm hislerimin elimden çekildiğini hissettim. Biliyor musun?" Dedi gözlerini gözlerime sabitleyip.
"Benim abim bir uyuşturucu bağımlısıydı. Defalarca onu tedavi etmeye çalıştı ailem, en iyi hastanelerde tedavi oldu. Ama kurtulamadı şu siktiğimin tozundan. Uyuşturucu kullandığı için ondan nefret ettiğimi haykırdım yüzüne defalarca. O da aynı şekilde bana beni sevmediğini binlerce kez tekrarladı. Bir birimizi her gördüğümüzde yüzlerimize nefret kusmaktan başka yaptığımız şey yoktu. Bencilin tekiydi, elinin altında istediği her şey varken uyuşturucuya başlamayı tercih etmişti. Ama yine de benim bunda suçlu olduğum gerçeğini hiç bir şey değiştiremez. Tedavi olduğu süreçlerde ona destek olmadım, bağımlı gibi hayatını sürdürürken uzaktan ona bakmakla yetindim. Bir kere bile bu zehirden kurtulması için onu karşıma alıp da konuşmadım. Bir gün yüksek dozdan öldüğünde her şey için çok geç olduğunu anladım." Ne tepki vereceğimi bilmeden, konuşmasının devamını benden çekinmeden yapması için ellerimi ellerinin üzerine koydum.
"Abimle aramız iyi değildi, ama yine de abimdi işte. Onun ölümünden sonra anne ve babam artık burada yaşamak istemediklerini söyleyip Almanya'ya gittiler. Beni de götürmek istediler ama burda kalmalıydım. Kalmalıydım çünkü, abimi bu iğrenç bataklığa saplayan kişileri bulup, daha sonra da genç yaşta herkesi ölüme davet eden, uyuşturucuyu satan o lanet herifin yerini öğrenmeliydim. Polisler işlerine karışmamamızı istemediler, ama kendilerinin de bir bok yaptığı yoktu. Bu yüzden bizim çocuklarla bir çete kurduk, kenar köşe mahallelerinde o herifleri bir şekilde bulup polise kendilerinin teslim olmalarını sağlıyorduk. Tabii pek de nazik sayılmayacak şekilde ifadelerini aldıktan sonra. Ve ben bugün o herifi buldum, abim her o bataklıktan çıkmak istediğinde onu yeniden yanına çeken herifi buldum ve canı çıkarcasına dövdüm. Ölecek hale geldiğinde çocuklar beni zorla ayırdılar. Üç yıl sonra...Tam üç yıl sonra intikamını aldım ama..Bu abimi geri getirmiyor."
Söylediği her cümlesinin ardında, herkesin o ulaşılmaz ve yenilmez sandığı Jungkook'un zayıflığı saklıydı. Uyuşturucuyla hayattan koparılmış bir gencin ardında bıraktıklarıydı bu hikaye. Beyaz ölümün kurbanı olan bir insanın, geride bıraktığı acılara gebeydi bu hikaye.
Söylediklerini bitirdikten sonra balkona çıktı. Cebinden çıkardığı sigarayı yakıp dudaklarının arasına aldı. Burada öylece durmak istemeyip yanına gittim ve hiç beklemediği bir anda ona arkadan sarıldım. Bedeninin kasıldığını hissetsem de bana doğru dönüp göğsüne gelmemi sağladı ve kendisine bastırdı.
Bir süre öylece durduktan sonra paketten çıkardığı ikinci sigarasını elinden aldım. Bana kaşlarını çatarak bakan Jungkook'u umursamadan tekrar sarıldım.
"Sigara içmeni istemiyorum."
"Sık sık içmiyorum zaten, sadece canım bir şeye sıkıldığında."
Kafamı kaldırıp göğsünden ona baktım. "Ne olursa olsun içme. Sigaradan daha etkili yöntemler var."
"Mesela sen?" Diye fısıldadığında gülümsemekle yetinmiştim.
"Olabilir." Dediğimde beni kucağına alıp yukarı çıkardı. Sessizce kucağındayken ona itiraz etmiyordum. Beni yatağa bıraktığında üstünü değişmek için tişörtünü çıkardığını görmemle gözlerimi kapattım ve sırtımı ona doğru döndüm. Bu hareketimle gülüşünün sesini duymuştum.
Yanıma geldiğinde arkama geçti ve beni belimden yakalayıp kendine çekti.
"Farkında mısın, Lalisa? İkimiz de yaralarımızı kapatmak adına zırhlarımızla kuşanmışız."
"Öyle. Ama sen benim yaralarımı nereden biliyorsun ki? Sana anlatmadım hiç."
"Biraz araştırdım diyelim."
Esneyerek onu onayladığımda saçlarımı okşamasıyla iyice uykular alemine giriş yapmak üzereydim. Kendimi hiç olmadığım kadar güvende hissettiğim bu kollar bana huzur vaad ediyordu.
"Ha bu arada lanet herifi dövmeden önce, senin ağlama sebebini öğrenmiş ve o adama da haddini bildirmiş olabilirim." Uyumadan önce duyduğum son sözler bunlar olmuştu.
Jungkook'umuzun da hayatı dört dörtlük değilmiş :/Bu arada hikayede Jungkook 25, Lisa 23 yaşında.
Bb, kendinize iyi bakııın!💘
ŞİMDİ OKUDUĞUN
rare // liskook
FanfictionJeon Jungkook mesleğine düşkün bir sanatçıydı. Ama bu sefer yarattığı eser bambaşkaydı. Lalisa Manoban, onun sevdiği eseri değil, aşık olduğu sanatıydı. llɱ × ʝʝƙ Kitabın önceki ismi 'artifice' olmuştur.