"Her şey hazır efendim hiçbir şeyden şüpheniz olmasın.Evet.Tabi efendim.Hemen ayrılıyoruz."
Telefonu kapatıp etrafıma son bir kez bakındım. Evet gerçekten iyi iş başarmıştık. Başarmıştık diyorum çünkü Kayi ve Mayi bana çok yardım etmişti. Onlar buradan erken ayrıldı ben deniz kızıyla BamBam'ı izlemek için burada kalıcam.
Hızlıca asker yeşili kıyafetlerimle kamuflaj olmak adına yeşilliklerin arasına saklandım. Burada bir iblisin çıkacağını düşünmüyorum. Çıkmaz umarım.
Yaklaşık 15 dakika beklememin sonunda Bambam kendini gösterdi. Etrafa dikkatlice baktıktan sonra gözlerinin parıldadığını gördüm. Ahah tabiki çünkü süslemeleri biz yapmıştık.
Kayalıkların arasına yaklaşmaya başladığını fark ettiğimde ona daha çok dikkat kestim. Kayalığın bir tanesine ritimli bir şekilde vurdu. Biraz bekledikten sonra kayalıkların üzerinde biri belirdi.
Aman Tanrım bu güzellikte nedir?
"Lisa!" Bambam'ın bağırmasıyla birlikte deniz kızına sarılması bir oldu. Onu çok özlediği karşıdan bakmayla bile anlaşılıyordu. Aralarında birbirlerini sevdiklerine dair sözler ettiklerinde içim ister istemez yumuş yumuş oldu.
Birbirlerini gerçekten çok seviyor olmalılar.
"Ben artık dayanamıyorum Lisa." Eli cebine gitmeye başladığında etrafın daha yumuşak bir havaya bürünmesi için gücümü kullandım ama bir flaş patlak verdi.
Bu patlağı ben çıkarmadım eminim.
"Şuradan da çekin! Denize kızını düzgünce çektiğinizden emin olun sizi aptal fotoğrafçılar! Aha bizim civciv de buradaymış. Hey selam"
Ağaçların arasından birden çıkan 5 kameralı arkadaşın şokunu daha atlatamamışken karşımda duran ve her tarafından kırmızı ışıklar saçan kızın kim olduğunu düşünüyordum.
"Hi Im Rose"
"Pardon?" Dedim anlık çıkan sesimle. "Ahaha ne aptal. Seninle dövüşmeye geldim aptal melek." Saklandığım yerden çıkıp bir kaç geri adım attım. Şu an bununla uğraşacak vaktim yok. Hemen şu kameraları durdurmalıyım.
Onun dikkatini dağıtıcak bir şey bulmalıydım ve aklıma gelen tek şeyi hemen denedim. İşaret parmağımı arkasına bir yere işaret ettim. "Şuraya bak!" O arkasını dönerken ben hızlıca kameraların önüne atladım.
"Benimle dalga geçme melek şeysi!"
Deniz kızının hüzünlü ve sinirli bir şekilde suyun içine daldığını gördüğüm an hızlıca ellerimi içinden ne çıkacağını bilmeden adamlara savurdum. Kameraların patlamasıyla onların da kaçması bir oldu.
"Aptal! Her şeyi mahvediyorsun!" Rose ellerini birleştirip gücünü ışıklı bir top haline getirirken burada ne yapabileceğimi düşünmeye hiç vaktim yoktu. Üzerime geleceğini düşündüğüm ışıklı top farklı bir tarafa savrulduğunda birinin geldiğini fark ettim.
"Sen!" Dedim elimi onun üzerinde tutarken. Bana sırıtıp "Selam güzellik" dedi. Şimdi beni bir kenara bırakmış olan Rose Jungkook'a saldırıya geçmişti.
"Bu işe karışma!" Diye bağıran Rose'un ellerinden tekrar ışıklar çıkmaya başlamıştı. "Nedenmiş? Ondan ne istiyorsun? O benim oyuncağım Rose" Beni savaş sırasında bile sinir edebiliyor. Üstün bir yetenek. Bir ara şu ukalayı tebrik etmeliyim.
"Sevgilim onun hizmetçi meleği olmak istiyor daha ne olsun! Neymiş bu farklı bir şeymiş ilk görüşte aşkmış. Benim sevgilimken bana bunu söylüyor." Rose ağlamaya başladığında ellerinde parlayanların daha önceki parkayanlardan daha farklı daha güçlü olduğunu hissettim.
Jungkook artık savunmada değildi sadece ona bakıyordu. "Ona gerçek ismiyle seslenmiş Jeon!" Jungkook yine ona boş boş bakıyor. Neden kıpırdamıyor.
Rose'un ellerindeki ışıltılar daha çok büyüdü. Jungkook'un yaptığı tek şey ise dönüp bana aynı suratla bakmak.
O..o...o o ağlıyor mu?
Bana öylece baktı ve Kısık sesle "Neden?" Dedi.
"JEON JUNGKOOKK!!!!!!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MORİ /JK
FanfictionBirden Aşk Meleği oluveren bir insan kız ve onun işlerini karıştıran bir şeytan..hmmm peki bunlar birbirlerine aşık olursa ne olur? /DEVAM EDİYOR.../