17

283 29 6
                                    

Kucağımda yatan bedene baktım. Aradan 1 saat geçmişti. Hala uyanmıyordu. Uyan Jungkook..sen olmazsan beni kim sinir edicek?

1 saat önce...

"Bak Mori bu büyüyü yanlışlıkla sana gösterdim. Bu kitabın arasındaki sayfaları daha iyi ayırsaydım böyle olmayacaktı off bunu lütfen unut tamam mı? Tehlikeli. Beni anlıyorsun değil mi?"

"Off dert ettiğin şeye bak Tae kime niye niçin kullanayım ki? Hem onu unuturum ben. Merak etme."

Onu kullanmak zorundayım. Bilmiyorum neden? Ama zorundaymışım gibi hissediyorum. Ellerimi havaya kaldırarak hızlıca sözleri söyledim.

"Gücümün kaynağına sesleniyorum. Bana mor taşın gücünü ver ve onu benimle mühürle. Mühür sürsün ya ölene ya aşkımız bitene dek."

Ellerimi yavaşça yere indirirken işaret parmağımı silah gibi onun üzerine tutup ateş ettim. Sağ elinin yüzük parmağında  yüzük gibi bir dövme belirirken kırmızı bir kalbin içine girdi ve saldırıdan böylece olabildiğince düşük zarar gördü.

Rose ne yaptığını daha yeni fark eder gibi Jungkook'a bakış attıktan sonra anında ortadan kayboldu. Bende yardım beklemiyordum zaten. Hızlıca Jungkook'un yanına koştum.

Yerde yatan bedenine baktım. Gözlerimden neden yaşlar süzülüyor? Peki bu içimdeki baskı neden?

Bana gülümsedi. "Bir gün sende benim için canını tehlikeye atacağını bilmezdim." Dedi. Yanına çöküp kapanmaya hazırlanan gözlerine baktım. "Jungkook! Jungkook!! Jeon Jungkook! Uyuyamazsın!" Ellerini serbest bıraktığında anladım bayılmıştı.

Yere oturup kafasını bacaklarımın üstüne koydum. Bir şeytan için niye bu kadar üzülüyorum ki?

Şimdi...

Bir kere daha onu uyandırmaya çalışır gibi salladım bedenini.Kıpırdamıyordu hala. Ne yapacağımı bilmediğim için burada oturup uyanmasını beklemiştim ama uyanacağı yoktu. Evet elimde olan tek telefonumu da denize düşürüp bozmuştum.

Aynı şekilde oturmaktan bacaklarım ağrımıştı bu yüzden kafasını yavaşça kaldırıp yere koydum. Bacaklarımı biraz ovuşturduktan sonra yavaşça ayağa kalktım.

Denize yaklaşıp ellerimi suya daldırdım ve yüzüme çarptım. Kafamı biraz yana çevirince o çocuğun deniz kızını çağırmak için vurduğu kayayı gördüm.

Evet ritimi hatırlıyordum ve deniz kızını çağırıp ondan yardım dileyebilirdim. Kabul eder miydi ki? Denemekten zarar gelmez derler deneyeceğim.

Ellerimi kayaya vurduktan sonra bekledim. Sinirli bir şekilde gün yüzüne çıkan deniz kızını görünce içim gerçekten rahatlamıştı.

"Sen kimsin?" Diye çatık kaşlarla bana bakan deniz kızına yaklaştım. "Özür dilerim." Dedim sadece çünkü bunu hak ediyordu. Benim yüzümden evlilik teklifi mahvolmuştu.

"Niçin?" O büyük bir kayalığın üstüne yerleşirken bende yanına yakın bir yere oturdum. "Bambam'a kızmanın nedeni benim." Göz devirdi. "Nasıl böyle bir şeyin nedeni sen olabilirsin? Kendi gördüğüm gibi isteyerek kameraman kiralamış beni dünyaya göstermek için" Ellerimi hemen salladım.

"Hayır Hayır. O kameramanları benim işlerimi karıştırmak isteyen bir şeytan ayarladı. Sen deniz altına girdikten sonra biz savaştık." Bana anlamaz bir şekilde bakıyordu. "Sen kimsin?" Kendimi tanıtmamıştım doğru ya.

"Ben yeni aşk meleğiyim. Bambam benim tapınağıma sana güzel bir evlilik teklifi etmek ve senin o teklifi kabul etmen için geldi. Buraları görmedin mi?" Ona hazırladığım yeri gösterdim. "Bunların hepsi senin içindi."

Baştan beri kendini koruyan keskin bakışları yumuşamaya başlamıştı. "Benim için mi?" Şevkatli bir gülümseme sundum. "Evet. Benim yüzümden her şey mahvoldu. Merak etme fotoğraf ve videoların hepsi ortadan kalktı."

Teşekkür eder gibi başını salladı. "Sana savaştığımızı söylemiştim değil mi? İşte orada bir şeytan benim yüzümden yaralandı. Onu ben tek başıma burada, bu ıssız yerde  iyileştirebileceğimi düşünmüyorum. Bana yardım edebilecek misin? Lütfen..."

Yerde yatan bedene baktı. Sonra bana döndü. "O bir şeytan. Neden onu iyileştirmek istiyorsun? Bırak ölsün." Arkamı dönüp Jungkook'a baktım ve burukça gülümsedim.

"O sadece bir şeytan değil. Benim sinir, dırdır, ego kaynağım. Belki de aşk gücümün kaynağı"

MORİ /JKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin