Bölüm 2, kısım 2
Denis, bir müddet beni bırakmadı ve geçen sefer kendi elleriyle yıkadığı saçlarımı okşamaya devam etti. "Özür dilerim," diye soludu. Boğazımda, bir aşağı bir yukarı gezinen yumrudan ötürü konuşamadım ama, "sorun değil" bâbında başımı salladım ve gülümsedim.
Sonunda konuşabildiğimde, "Dayın ne zaman gelir?" diye sordum. Hem de konuyu değiştirmek istiyordum. Bana gözlerimi kurulamam için peçete uzattı. Nazikçe alıp gözlerimi sildim.
"Bilmem. Beni arar."
"Anladım."
Denis, omzumun üstünden içeriye baktı ve bana kaş göz yaptı. "Sanırım seni çağırıyor." Merakla arkama döndüm.
"Ona bir sözüm vardı," diye açıkladım ve Denis'e "kendine iyi bak" diyerek dışarıya çıktım.
***
Birkaç dakikadır süren sessizliği o bozdu: "Neden ağladın?"
Bir an duraksayacak gibi olsam da yürümeye devam ettim. "Hiç," diyerek omuz silktim. Üstelemedi, zaten o sırada tekel bayiinin önüne gelmiştik. Parayı cebimden çıkartıp ona uzattım. O içeriye girdi, bense dışarda onu bekledim. Birkaç dakika sonra elinde bir tane küçük içki şişesiyle yanıma geldi. "Umarım bu gece fazla kafayı yemezsin," diye takıldım ona. Ona takılmama güldü. Onu hep güldürmek istedim ama bir daha hiç konuşmadık. Gün geceye dönerken, elini tutmama bir şey demedi. Hava yavaş yavaş karardı ve soğuk tekrar gün yüzüne çıktı. Bizi inşaata götürdüğünü söyledi ve inşaata gidesiye kadar da elimi bırakmadı.
Rengi neredeyse yanında bulunan sanayi yüzünden siyaha dönmüş, yapımı yıllar önce durdurulmuş ve duvarlarına beceriksizce graffiti çizilmiş inşaatın ikinci katına çıktık. Etrafa bakınırken fark etmiştim ki, kartonun üzerine kıvrılmış biri daha vardı. Kolunu dürttüm, ona haber verecektim fakat kartonun üstündeki çocuk kıpırdandı ve uyku mahmuru bir sesle, "Kuzey?" dedi.
Demek elini tuttuğum çocuğun adı Kuzey'di...
"Benim, uyu." dedi Kuzey. Başka bir kolonun dibine oturdu ve sırtını duvara yasladı. Küçük şişedeki içkiyi büyük bir açlıkla içerken onu bir süre ayakta izledim. Sonra yerde yatan çocuğun yanına gidip yerde duran battaniyeyi üzerine örttüm. "Ne yapıyorsun?"
"Hiç," dedim Kuzey'e dönerken. "Arkadaşının üzerini örttüm."
"Düşünceli..." dedi. İçki içince çok tatlı olmuştu. Gidip yanaklarını sıkıştırmak istedim. "Düşünceli aptal kız."
Görmeyeceği şekilde gülümsedim. Sonra gidip yanına oturdum. "Anneni özledin mi?"
"Sana sarılmamı mı istiyorsun?"
Omuz silktim. "Ben de içmek istiyorum."
Küçük şişeyi bana uzattı. "Sen de gördüğün her şeyi istiyorsun be kızım."
Şişeyi elime aldım. Zaten kafası yeterince güzel olmuştu. Şimdi biraz da benim kafam güzel olsundu.
Şişeden küçük bir yudum aldım. Salak kızlar gibi ilk defa bir şeyi yiyip içince, -mesela sigara, içki gibi- öksürüp tıksıran kızlardan değildim. Sonra bir küçük yudum daha içtim. Biraz daha... En sonunda Kuzey, şişeyi elimden aldı.
"Yeter sana bu kadar," dedi. "Hadi git, sen de uyu."
"Annemi özledim," dedim. Cümleyi ağzımın içinde söylemiştim ama beni duymuştu. Kollarımı yavaşça ıslak yaprak ve yanmış odun kokan bedenine sardım. Beni itelemedi ama karşılık da vermedi. Bir süre dudaklarına götürüp yere bıraktığı küçük şişenin içinde çalkalanan sıvı ninni gibi geldi. Sonra gözlerimi kapattım ve bir inip bir kalkan göğsüne bir süre sonra uykuya daldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAHIN BELASI
Teen Fiction❝Küçük bir kız çocuğuna... Onun isteği dışında dokunmayacağım. Ben şeytanım, eğer ağlarsan, yandığım ateşe odun atarsın. Beni kışkırtırsın, anladın mı beni?❞ Kolejdeki bir çocukla çarpışıp, kitaplarımı yere düşürmedim. Kitaplarımı toplamaya çalışırk...