14-❝Yaralı Küçük Aslancık❞

155 10 2
                                    


Bölüm 14                                                                     

Her şey, bir kaç ufak saniyenin arasına sıkışıp kalacak kadar kısa bir sürede gerçekleştiğinde, Eda, Kuzey'in hızla kabinin kapısını açıp ortadan kaybolduğunu anca fark edebildi. Kabinin ortasında durdu bir süre. Aynadaki izlere boş boş baktı. Sonra, kendini toparladığında, kulağına hararetle konuşan insan sesleri, bağrışmalar, korna sesleri geliyordu.

Elini siyah lekelere sürdü. İşte o zaman fark etmişti ki, elinin üzerindeki bir kesik vardı. Acısını yeni hissediyordu ve aynı zamanda da bunun ne zaman, kimin tarafından oluşturulduğunu bilmiyordu. Bunu ancak bir tırnak yapabilirdi.

Elini havaya kaldırdı, sonra kesikten akan bir kaç damla kanı siyah lekesinin üstüne sürdü.

"Günün birinde öleceksin, ölü surat," dedi kendi kendine.

Kabinden çıkıp, Kuzey'i aramaya başladı. Umarım onu bulamadığı için azar işitmezdi. Zaten bu yüzden daha çok telaş ediyordu ya...

Gözlerini, çok da kalabalık olmayan insan topluluğunda gezdirdi. Zihnindeki her şey, gözlerinden daha kalabalık, karmaşık ve tuhaftı. Sonra aniden, Kuzey'in elindeki etiketleri, bir adamın cebine temkinli bir şekilde attığını gördü. Belki, zihnindeki karmaşadan, belki Kuzey'in çevikliğinden, Kuzey'i bir orada bir burada görüyordu gözleri.

Elini sallamak ve yerini belli etmek istedi, çünkü ölü surat şu an onu arıyordu. Evet, bunu yapmadı çünkü bu hayatında düşündüğü en saçma hareketti. Ama Kuzey onu kısa bir sürede gördü ve suratında sertleşen bir ifadeyle Eda'nın yanına geldi. Ama ona kızmadı, sadece bileğini tutmak istemişti ama onu durduran bir şey oldu: Eda'nın minik, kirli ellerinde bile hemen göze çarpan bir kaç damla kan. Bakışlarını bir şeyler değiştirir gibi oldu, ama bu kızın bileğini tutup onu yürütmesine engel olmadı.

Bir adam otomatik kapıdan çıkacakken, alarmlar ötmeye başladı. Herkes suspus oldu bir süre, ama gürültü tekrar arttı ve herkes kapıya bakıp yorum yapmaya başladı. Küçük kız, ölü suratla göz göze gelmek, dişlerini sıkmak ve bakışlarını ufacık da olsa sertleştirmek için ona baktı ama ona baktığında, boynundaki küçük yumrunun hareket ettiğini gördü.

Güvenlik görevlileri adamın üzerini aramaya başladılar. Eda, adamla göz göze geldiğinde, ona acıdığını fark etti. Hayır, bu acıma değildi gerçekten. Ona üzülüyordu ve adamlara durmasını söylemek istiyordu. Ama böyle bir şeyin olmasına izin vermeyen Kuzey, bir anda ikisini de kapıdaki boşluktan çıkarttı ve olayın daha da karmaşık olduğu yere getirdi. Küçük kız, şimdi arabanın arkasındaki bir kaç arabayı, dışarıya çıkmış ve sinirli bir şekilde bakan adamları, küfredenleri duyuyor ve görüyordu.

Bileğindeki kemik sızladığında, "Bu araba neden yolun en sikim yerinde duruyor?" diye bağırdı birisi. Kuzey bir müddet durdu, ama arabaya binmesine engel olamamıştı bu cümle.

Eda, arka kapıyı açacağı sırada, "Öne bin," dedi Kuzey.

"Sadece uyumak istiyordum..."

"Öne bin, Eda." Bu sefer denileni yapmak zorunda kalmıştı işte.

İkisi de koltuklarına yerleştiğinde, dışardaki gürültü patırtı haricinde her yer sessizliğe gömüldü. Motor çalışana kadar Kuzey'in nedensiz siniri hariç her şey yolunda gidiyordu. Fakat sonra, küçük kızın camını birisi hiddetle tıklattı.

"Sizi ihbâr edeceğim," dedi adam ve arabaya bir tekme sallamayı ihmâl etmedi.

Kuzey, gaza bastı, gidebileceği en son hızla gitti yol boyunca. Kalbini, ölü gibi yatan kelebeklerini ve masum düşüncelerini ezip duran bir şey vardı. O şey hep vardı. Sanırsa şu an ki, Charlie'nin mavi örtüsünü o kabinde unuttuğuydu. Ama şimdi, böyle şeyler düşünmemesi gerekliydi, bu yüzden torpido gözünü açtı ve orayı karıştırmaya başladı. Bir tane küçük, kırmızı-yeşil bir araba, büyük paket ıslak mendili... Ve bir tane de hediye paketi gibi bir şey vardı. Bu, Kuzey'in de ilgisini çekmiş olacak ki, kaşlarını çatarak kızın elindeki şeye baktı. Kız, hemen her şeyi yerine koyarak gözü kapadı.

SİYAHIN BELASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin