Bölüm 10, kısım 2
Eda, küçükken ağaçlara tırmanmamış, ağaçtan düşüp kolunu kırmamış ve ağaçtan ağaca bir kuş gibi sekmemişti. O, bu kategorilerin hiçbirine girmiyordu. Yüksekten korkmuyordu, sadece yurdundaki ağaçlara tırmanmak yasaktı ve ağaca çıkanlar cezalandırılırdı. Cezayı bunlardan almasa bile başka şeylerden alıyordu. Mesela, kuru ekmek yemekten hoşlanmadığından dolayı, plastik bir saklama kabına iliştirilmiş taze ekmekleri çalıyordu ve bu hemen fark ediliyordu. Ceza alıyordu. Bu bazen temizlik görevi oluyordu, bazen de bahçedeki yere dökülmüş, kurumuş, sararmış yaprakları tırmıkla süpürüyordu.
Şimdiyse, bahçedeki ağaçlardan bile yüksek bir yerden atlaması gerekiyordu ve üstelik de ayaklarını bir yılan gibi saran kollar vardı.
Eda, onun ellerini çözdüğünü, ve buraya kadar sürünerek geldiğini biliyordu. İşin garip yani, ellerini çözmüşken ayaklarını çözememesindeydi. Nergis ayaklarına yetişememiş olabilir miydi?
Eda ne kadar tepinse bile o ellerden kurtulamadı. "Buradan asla çıkamayacaksın," dedi Nergis.
"Kes sesini." Hiçbir kızın saçını çekmemişti ve şu an yaptığı iş ona eğlenceli gelmeye başladı. Üstelik Nergis'in saç telleri inceydi ve hemen yolunuyordu. "Beni bırakmazsan seni kel ederim."
"Bırakırsam, ayaklarımı çözeceksin," diye bağırdı. Acı çektiği çok belliydi ve ellerini biraz gevşetmek zorunda kaldı.
"Asla," dedi ve kızın saçına daha fazla asıldı.
Nergis dayanamamıştı. Ellerini hemen çözdü ve kendini kurtardı. Yere oturdu ve gözlerini silmeye başladı. İç çekip duruyordu.
Eda'nın elinde saç yumağı kalmıştı. Onu yere fırlattı.
"Onu nasıl öpersin?" diye sordu Nergis. Aslında bu bir soru değildi. Kalbi o kadar un ufak olmuş olmalıydı ki, belki kan pompalamıyordu. Nergis'in her tarafı buz kesmişti.
Eda ona cevap vermedi.
"Sizi yakalattıracağım," dedi Nergis psikopat gibi. Eda, bacaklarını tekrar kaptırmadan pencereye tırmandı. Kuzey hâlâ orada bekliyordu, kollarını açtı.
Eda gözlerini kapatıp kendini aşağı bırakırken, Nergis, "Sokak sürtüğü," diye inleyip duruyordu.
Kuzey onu yakaladı. Yalnız, az kalsın Kuzey'i sakat bırakacaktı. Neyse ki, Eda'nın ayakları yere bastı.
"İyi misin?" diye sordu Kuzey.
"Sanırım..." Eda, Nergis hakkında hiçbir şey söylemedi. Bunu neden yapmadığını bilmiyordu. Birlikte bahçeden çıkıp, dış kapıyı açtılar.
Kuzey, Eda'nın elini tutmamıştı bu sefer, ellerini ceplerindeydi.
Eda, Kuzey'e "Nereye gidiyoruz?" diye sormamıştı bu sefer, aklı başka yerdeydi.
"Konuşmamaya yemin etmiş gibisin," diye soludu Eda, Kuzey'i takip ederken. Kuzey, rahatsız edici bir şekilde rahattı, yavaş yavaş yürüyor, gidecekleri her nereyse, -sâhi, gidecek yerleri varmış gibi- o yere acele etmemeleri gerekiyormuş gibi davranıyordu. Oysa bir dizi polis peşlerinde olabilirdi.
"Sigara ister misin?" Kitaplardaki erkek karakterler, kız karakterlere ne içki ne de sigara içirirdi fakat burada durum farklıydı. Hoş, böyle bir hikâyedeyseniz, elinize ne verirlerse anında kabullenirsiniz.
Eda sigarayı aldı ve dudaklarına götürdü. Bu sefer Kuzey onun sigarasını yaktı. Bu hâlleri tuhaftı. İkisi de peşlerinde bir polisin olduğunu unutmuş, -ya da boş vermiş- yürüyorlardı. Eda, Kuzey'in epey gerisinde kalıncaya kadar yürüdüler. Bu sefer Kuzey beklemedi veya kızmadı. Eda sigarayı söndürmeden yere atıp Kuzey'e yetişti. O sırada Kuzey, çoktan bir taksi çevirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAHIN BELASI
Novela Juvenil❝Küçük bir kız çocuğuna... Onun isteği dışında dokunmayacağım. Ben şeytanım, eğer ağlarsan, yandığım ateşe odun atarsın. Beni kışkırtırsın, anladın mı beni?❞ Kolejdeki bir çocukla çarpışıp, kitaplarımı yere düşürmedim. Kitaplarımı toplamaya çalışırk...