+35 Vote ve +70 yorum sınırdır, iyi okumalar canlarım.
--------------------------
1937
"Papatyaları neden çok seviyorsun?" dedi Tom gökyüzüne bakarken, hava İngiltere'nin iklimi gereğiyle her zaman ki gibi bulutluydu. Ilık bir esinti şortlu bacağından gözüken tenine vururken gökyüzünün yansımasıyla lacivertleşen gözlerini bulutların üzerinde gezdiriyordu. İkindi çayından sonra Bayan Cole'dan izin alarak dışarı çıkmışlardı, yaşlı kadın Tom'u pek sevmese bile Hermione'yi sevdiği için sorun çıkarmamıştı.
"Geçen sene Rahibe Smith, papatyaların cennetten gelen saf ve temiz ruhlar olduğunu söylemişti. Belki de annem ve babamın ruhu da herhangi bir papatyada yeniden doğmuştur."
Tom gökyüzünü izlemeyi kesti, soru dolu bakışlarını 9 yaşındaki kızın üzerine çevirdi. "Bu dünyada milyonlarca papatya var. Annen ve babanın ruhunun hangisinde olduğunu nereden bileceksin ki?"
"İşte bu yüzden tüm papatyaları seviyorum Tom." dedi Hermione cevap olarak. Dudakları kıvrıldı, çocuksu tebessümü yüzünde yer bulduğunda başını Tom'a çevirdi. Kızın kahverengi çilleri gün geçtikçe yüzünde dağılıyordu,ön dişleri döküldüğü için gülümsediğinde şirin duruyordu. Tom'un ona karşı geliştirdiği istemsiz bir koruma içgüdüsü vardı. Bir zamanlar peşinden ayrılmayan o küçük kız şimdi Tom'un sığınabileceği tek insan olmuştu.
"O zaman... Ömrüm boyunca her gördüğüm papatyayı sana getireceğim."
Hermione kaşlarını çattı, kahverengi gözleri parladığında minik eliyle 10 yaşındaki Tom'un elini kavradı. "Büyüyünce uzaklaşacağız, tutamayacağın sözler verme Thomas Riddle."
Tom göz ucuyla birleşmiş ellere baktı, bunun düşüncesi bile berbattı. Bu lanet yurttaki tek arkadaşını hiçbir şeye değişmezdi. Diğer insanlar aptaldı ama Hermione masum ve zekiydi. Tom, Hermione'nin elini sıkıca tutup havaya kaldırdı. Birbirine uyum sağlamış parmakları incelerken hafifçe mırıldandı. "Hiçbir zaman ayrılmayacağımıza eminim Granger. Ne olursa olsun papatyalarım her daim seni bulacaktır."
"Göreceğiz." dedi Hermione gülümseyerek, birleşik ellerini incelemeyi kesmiş Tom'a doğru dönmüştü. "Sana güveniyorum Tom."
---------------------
/Günümüz/
"Henry... Çok kibarsın."
Kahve gözleri şaşkınlıkla genişlemişti, beyaz yanaklarına anın getirmiş olduğu ani bir allık çökmüştü. Heyecandan titreyen ellerini kaldırıp beyaz zambağı Slytherin'in elinden aldı. İlk defa birinden randevu teklifi almıştı, hem de aldığı kişi Hermione'ye göre sıradan bir kişi olsa bile Hogwarts'a göre sıradan değildi. Aristokrat Xavier Lestrange'ın tek çocuğu, Slytherin'in başka bir altın oğlanıydı...
Hızlı nefes alıp vermesinden kuruyan dudaklarını endişeyle ısırmaya başladı, stres altındaydı. Nasıl davranacağını bilmiyordu, ne diyeceğine dair herhangi bir fikri yoktu. Bir yanı "hayır" demek istese bile diğer yanı masum bir flörte "evet" demek istiyordu.
"Sanırım çok ani oldu." dedi Henry kızararak, parmaklarını dalgalı sarı saçlarına götürüp panikle karıştırdı. "İstersen hayır diyebilirsin, kesinlikle seni zorlamıyorum."
"Oh hayır, elbette gelmek isterim ama Nathaniel eşsiz kalacak." dedi Hermione onu düzeltmeye çalışarak, dudaklarına şirin bir gülümseme yerleştirdi. Yüzünün yarısını zambağın arkasına sakladığında Henry rahatlayarak onun gülümsemesine karşılık verdi ve göz ucuyla ikilemde kalan Nathaniel'a baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Falling // Tomione
FanfictionJames Sirius Potter sessiz adımlarla taş binaya yöneldi, basamaklardan teker teker çıktı. Ahşap kapının önüne geldiğinde bebeğin yüzüne eğildi. "İyi olacaksın Herm teyze, acı çekmeyeceksin. Hatta zamanın sana verdiği kutsal görevle tüm ailelerin yar...