51

1K 86 42
                                    


"Aslında bende seninle gelebilirim."

Robert bıkkınca sevgilisine baktı, gerçekten bunun nasıl bir saçmalık olduğunu anlayamıyordu. Chris'in kendisini sevdiğini biliyordu, emindi hatta ama bu yaptıkları sadece ondan uzaklaşmak istemesine sebep oluyordu. "Seni ne diye yanımda götürmemi bekliyorsun?" diye sordu. "Bir arkadaşı ziyarete geldim dedim ve o gizli bir sevgilim olduğunu düşündü."

"Son filmden sonra hiç görüşmediğimizi ve iyi dostlar olduğumuzu söyleyebilirsin."

"Kimse birlikte filmde oynadılar diye kilometrelerce yolu gelmek istemez."

"O zaman sevgili olduğumuzu söyle?" Chris belli ki bu seçeneği çok daha fazla istiyordu. "Kimseye söylemez değil mi? Sonuçta yakın arkadaşın, seninde sürekli hatırlattığın üzere."

Robert "Hayır söylemeyeceğiz," dedi. "Çünkü böyle bir şey sırf sen yemeğe gelebilesin diye insanlara açılacak kadar basit bir konu değil."

"Yani beni burda bırakacaksın?"

Aslında tam olarak bunu yapacaktı ama o an fikrini değiştirdi Robert. "Hayır, gelebilirsin." dedi. "Hala gizli bir sevgilim var ve herkesten saklıyorum gibi yapabilirim, seni de bunu örtbas etmek için yanımda götürmüş gibi."

Chris başını sallayarak "Harika," dedi. "Tamda istediğimiz gibi hoş bir çıkış buldun. Fazla zekisin"

"Bundan şüphe etmeye başlıyorum," Robert fısıldayarak arkasını döndü. Saat henüz beş buçuk olsa da Jude'a mesaj attı. Bir saate restoranda olacağına dair. Basına yakalanmamak için dikkatli bir seçim yapmıştı yiyecekleri yer için.

Jude'dan onaylayan bir mesaj geldiğinde Chris'e döndü. "Gidelim."

Araba yolculuğu boyunca Chris hiç konuşmadı, Robert'ta. Robert herhangi bir kriz anında ne yapması gerektiğini düşünüyordu. Sevgilisi bir açık verirse ya da bilhassa garip davranırsa.
Muhtemelen Chris'te ikisinin sevgili olduğunu nasıl belli edebilirim diye düşünmekteydi.
Restorana geldiklerinde kuytu bir köşeye oturup gözlükleri çıkardılar.

"Chris lütfen normal bir arkadaş gibi davran ve beni zor duruma düşürme tamam mı?" Adeta yalvardı çünkü bu lanet olası durumla nasıl başa çıkacağını bilmiyordu. "O yemekten sonra gidecek ama sen benimle kalacaksın yani aramızın bozulmasını istemiyorsan ona da saygılı ol."

"Tamam anladım." Chris gelen garsona çevirdi bakışlarını. "İki şarap alalım lütfen, yıllanmış olsun."

"Hayır almayalım," Robert hızlıca konuştu kız gitmeden. "Onu önemseme tatlım, sadece şaka yapmaya çalışıyor. Bize iki kahve getir, sade olsun."

Kız gülümseyerek "Elbette Bay Downey," dedi. "Başka bir isteğiniz olursa etrafta olacağım."

"Teşekkürler."

Kız gidince Robert masanın altından Chris'e tekme attı, pek acı verici olmadığı aşikar olsa da rahatlamasını sağlamıştı. "Saat 6'ya yeni geliyor ve şarap mı istiyorsun? Başlangıç olarak hemde? Bizi tanıdıklarını biliyorsun ve yinede absürt davranıp ilgiyi üzerimize çekiyorsun Evans!"

"Evans dediğinde sinirlendiğini anlayayım diye mi böyle yapıyorsun? Normalde bana öyle seslenmezsin."

"O halde öyle seslenmeme sebep olma." Robert cidden gergindi, hatta belki de son yıllarda en gergin olduğu andı. Kıskançlık saçmalığı yüzünden her şeyin mahvolmasını istemiyordu.

"Tamam özür dilerim." Chris bu kez de eline uzandı. Robert bağırıp çağırmamak için kendini zor tutarak ellerini masadan çekti. "Dediklerimi dinliyor musun sen? Lütfen Chris, lütfen saçmalamayı kes. Jude konusunda yeterince endişeliyim zaten, durumu daha da kötüleştirme."

"Peki." Sesi üzgün çıksa da umrunda değildi çünkü bilerek yaptığından bile şüpheleniyordu Robert, şarap ve el tutma olayını. Bu yüzden onu teselli etmeye ya da güzel şeyler söylemeye çalışmadı. Kahveleri geldi ve sessizlik içinde içtiler.

"Selam çocuklar!" Jude'un neşeli sesi duyuldu. "Vay canına Robert, gizemli seyahatle beni kandırdığını sanmıştım adamım. Meğerse Chris Evans'mış."

"Evet, çok sıkı dostlar olduğumuzdan ziyaretime geldi." dedi Chris elini uzatırken. Jude'un konuşmasındaki imayı anlamadığı düşünülürse oldukça hoş bir girişti aslında.

"Gizli bir sevgili için burda olduğumu düşünüp onunla tanışmak için yemeği planlamıştın değil mi?"

Jude güldü, teslim olurcasına ellerini kaldırdı oturmadan önce. "Beni yakaladın adamım. Susan'dan sonra hiç kabuğundan çıkmadın bende sonunda yalnız olmadığın için sevinmiştim."

"Yalnız hissetmeyecek kadar çok dostum var, merak etme." Bunu söylediğinde Chris'ten yargılayıcı bir bakış kazandıysa da görmezden geldi ve garson kıza eliyle işaret etti. Yemeği kısa tutmak herkes açısından en iyi olacaktı.

"Başka bir şey yok, teşekkürler tatlım." Robert siparişler bittikten sonra tekrar karşında oturan Jude ve Chris'e döndü. Nasıl bir sohbet başlatsa diye düşünürken Jude "Son filmini izledim," dedi. "Knives Out. Epey hoş olmasının yanında komik sahnesi nerdeyse hiç yokken niye komedi türünde bulundu anlayamadım sadece."

"Vardı ama büyük ihtimalle sen anlayamamışsındır," Chris bunu öyle rahat söyledi ki, sanki hava durumundan bahsediyorlardı. "Seni şakacı," Robert yapmacık bir kahkaha attı. "Aynısını bana da söylemişti. Sanırım kendisi filmin içinde bulunduğundan zorla komedi türüne soktu, bazen mizahtan anladığını sanar."

Jude gülerek Chris'in omzuna dostça vururken Chris gözlerindeki tuhaf ifadeyle yine Robert'a bakıyordu. Bunu sen istedin diyebilmek istedi çünkü cidden öyleydi. Saygılı olmasını söyleyeli bir saat bile geçmemişti ama hal ortadaydı.

Bu s*kik gün hiç bitmeyecek gibiydi.


who's the daddy? //downevans ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin