Bir çarşamba günü, 2-2 sınıfının fizik dersinden önceki tenefüs sakin başlamıştı. Çardakta takılan ekip ufak bir kargaşa çıkararak sınıftan ayrılmıştı. Seungmin ve Jisung ise vakit kaybetmeyip Hyunjin'in yanına gitmeye karar vermişti. Seungmin sırıta sırıta, Jisung salına salına koridorda yürüdü ve 2-1 sınıfına girdi. Bir sonraki dersi serbest çalışma olan sınıf çoktan test kitaplarına gömülmüştü. Hyunjin hariç, o telefonuyla uğraşıyordu. Oturmaktan uyuşmuş bacaklarını kendine getirmek için ayağa kalkarken yüzünde kocaman bir gülümsemeyle kendisini ziyarete gelmiş arkadaşını gördü.
"Seungmin, niye öyle sırıtıyorsun lan? Bir şey mi oldu?"
"Hayır." Yüz ifadesi değişmemişti. Hyunjin başını Seungmin'in yanında dikilen, çubuk krakerlerine gömülmüş çocuğa çevirdi.
"Jaemin sınıftan çıkarken düş-"
"JAEMİN SINIFTAN ÇIKARKEN YERE YAPIŞTI!" Küçük olanın sözünü kesip bağırarak açıkladıktan sonra kahkaha patlattı. Arkasından birinin kafasına silgi fırlatmasıysa sesini kesti. Ancak hala sırıtıyordu.
"Buna gülmek çok yanlış değil mi Seungmin-ah?" dedi sınıftakilerin duyabileceği bir sesle. Daha sonra Seungmin'e yaklaşıp gülerek sordu. "Nasıl düştü o gerizekalı? Amele sümüğü gibi yapışmıştır kesin." Kıkırdadı.
"Nasıl gidiyor Hyunjin? Alışabildin mi Felix'siz hayatına." Konuyu değiştirip yarasına tuz basmak istedi Jisung. Çünkü ona göre yaşananların tek suçlusu Hyunjin'di. Onu sevdiğini söyleyememiş, buna rağmen onu yalnızca kendine saklamaya çalışmıştı.
"Sence alışmam mümkün mü?" dedi Hyunjin. Seungmin'e dönüp "Ne saçmalıyor bu? Tersinden falan mı kalktı? Beynini evde mi unuttu?" diye sordu. Seungmin onu boş vermesini söyledi. Daha sonra ikili Jisung'u bir süreliğine yok sayıp sohbete daldılar. Jisung bunu kabullendi, Hyunjin'in sırasının üzerine oturdu ve çubuk krakerini yemeye devam etti. Onların konuşmasını dinlerken içinden sinir krizi geçiriyordu. Atıştırmalığına uzanan Seungmin'i fark edince onun elini ısırdı. Az önce onu boş vermesini söyleyen birine çubuk krakerinin çöpünü bile vermezdi. Gururluydu Jisung.
Bunun benzeri Jeno için de geçerliydi. Çardakta oturmuş, Jeno'nun içinden geldiği için getirdiği cipslerden bir tane bile alamıyordu Jaemin. En sevdiğinden de vardı, baharatlı. Diğer herkes istediği kadar yiyebiliyordu. Bu kişilere Felix ve Jeongin bile dahildi ancak Jaemin'in yemesine izin verilmiyordu.
"Hadi ama Jeno-ya! Biraz alayım n'olur?"
"Hayır." Jeno sert bir sesle söyledi ve özellikle onun sevdiği cipsten alıp gözünün içine baka baka ağzına attı. Jaemin 'yapma' diye haykırıp gözlerini kapatırken diğerleri gülüyordu. Jaemin'in çektiği eziyetten zevk alıyor gibilerdi.
Felix hariç. O cipslerin birazını bir peçete üzerine koyup, diğerlerine çaktırmadan arkasına saklamıştı. Jaemin'e kaş göz yaparak arkasına oturmasını söyledi ve cipsleri gösterdi. Gülümseyerek ve ses çıkarmadan arkasında sakladığı cipslere baktı. Onun için böyle bir şeyi yapacak bir sevgilisi olduğu için çok şanslı hissetti. Yanağına bir öpücük kondurup geri çekilirken kulağına teşekkürlerini fısıldadı. Daha sonra gizlice cipslerden birazını alıp ağzına attı.
"Ne var senin ağzında Jaemin?" Jeno, birden gözü Jaemin'e takılınca bir şey çiğnediğini fark etti ve sordu.
"Jeno, Jaemin cips yiyo!" Gözlerini Felix ve Jaemin'den bir an bile ayıramayan, hatta belki de onları en çok yakıştıran kişiydi bunu söyleyen. Chenle onları ispiyonlamıştı.
(burada neye gönderme yaptığımı anlayanlar kalbime vip giris hakki kazaniyorlar)"Salak salak konuşma be!" Jaemin inkar etmeye çalışsa da eli yağlanmıştı bile. Jeno kaşlarını çatmış ona bakıyordu. Suçlu ve güçlü olan Jaemin, Chenle'ye dönerek ona ters ters baktı.
Chenle dil çıkarıp sinsi sinsi güldükten sonra Renjun'a döndü ve ondan ıslak mendil istedi. Çünkü bu kalabalık grupta ıslak mendil taşıyacak -büyük ihmalle- tek kişiydi.
"Neden bana cips vermediğini anlamıyorum. Dün mesajıma da görüldü atmıştın zaten. Sorun ne?" dedi Jaemin. Ayağa kalkmış, Chenle'nin elindeki ıslak mendili çalmış, elini siliyordu. Jeno'ya yaklaştı. "Bu kadar zamandır arkadaşız, ilk defa bu kadar tuhaf davranıyorsun."
Jeno bakışlarını kaçırmak istedi. Yapmadı. Sert bakışlarını Jaemin'e doğrultmaya devam etti. "Sorunun ne olduğunu anlamayacak kadar aptal mısın Jaemin?" dedi kendinden emin bir şekilde.
"Bana soğuk davranmaya Felix'le çıkmaya başladığımızda başladın. Sorun bu mu? Felix mi?" dedi Jaemin, tuhaf bir tonlamayla. Sanki birazdan kavga çıkacak gibiydi. Bunu önlemek için herkes elinden geleni yapıp konuyu dağıtmaya çalıştı.
"Jisung ve ben dün Bayan Lee ve Bay Kang'ı birlikte gördük! Kesin çıkıyorlardır, değil mi Jisung?" dedi Jeongin.
"Şhht, daha önce onları kavga ederken görmedim. Eğlenceli olabilir." Jisung meyve suyundan bir yudum alıp sırıtarak dikkatini onlara verdi. Konu değiştirme sırası diğerlerine gelmişti.
"Jaemin biliyor musun Fizik projesi için Renjun ile grup olduk. Ödevi onunla beraber yapacağız." diye atladı Felix. Gözlerindeki endişe, neredeyse ağlayacakmış gibi duran yüzü... Jaemin bunları görmüyordu.
"Cidden Jeno. Bana söylemezsen neyi yanlış yaptığımı bilemem." dedi Jaemin. Sanki etrafta Jeno'dan başka kimse yoktu. Yalnızca ona bakıyor, öfkesini ortaya çıkarmak için tetikte bekliyordu.
Jeno iç çekti. Jaemin en yakın arkadaşını unutmuştu, ve bunun farkında bile değildi. Jeno, Felix'i suçlamıyordu. O masum, iyi kalpli biriydi ve Jaemin'le bir araya gelmeleri için kendisi de çaba harcamıştı. Sinirli olduğu kişi Jaemin'di. "Ne yaptığını fark etmeyecek kadar bencilsen bundan sonra ne yaptığın umrumda bile değil zaten."
"Sen ne dediğini sanıyorsun!?" Jaemin sinirle atıldı. Onu yakasından tutup oturduğu yerden kaldırdı. Gözlerinin içine baktı ateş saçan gözleriyle.
Jeno elini yakasındaki ellerine götürüp kurtulmaya çalıştı. Bakışları Jaemin'in arkasındaki bankta oturan, gözleri kocaman açılmış Felix'i buldu. "Kes şunu. Sevgilini korkutuyorsun." dedi Jeno sakince. Jaemin birden gerçekliğe geri döndü. Ellerini gevşetti, yavaş yavaş geri çekildi. Jeno gömleğini düzeltip bankın üzerinde duran ceketini aldı, omzuna attı. Herkes gözleri ve ağızları açık, neredeyse nefes bile almadan onlara bakıyordu. Jeno çardaktan çıkmadan önce durdu. Başını arkaya doğru hafifçe çevirip omzunun üzerinden Jaemin'e son sözlerini söyledi.
"Söylesene... şu an senin, kavgacı Hyunjin'den ne farkın var?"
Yürüyüp gitti Jeno. Günün geri kalanı için izin alıp eve dönecekti. Birkaç dakikalık sessizlikten sonra çardaktaki hava biraz da olsa düzelmeye başlamıştı. Jaemin ellerini yüzüne bastırdı. Sonra Felix'in yanına gidip sakince ellerini tuttu. Felix hala sakinleşememişti. Kavgalardan nefret ediyordu.
"Özür dilerim. Ne oldu bilmiyorum... ben- ben kontrolümü kaybettim. Böyle biri değilim aslında. biliyorsun. Özür dilerim."
Felix sessiz kaldı. Ellerine baktı. Derince iç çektikten sonra sonunda normale dönmüştü. Başını kaldırdı, Jaemin'in gözlerinin içine baktı.
"Özür dilemen kişi ben değilim Jaemin. Az önce yakasına yapıştığın en yakın arkadaşından özür dilemelisin." dedi ciddi bir ses tonuyla.
"Jeno yine de yakayı kurtardı ama-" dedi Donghyuck.
Ortamın ciddiyetini bozmak için espri yapıyordu ki Renjun'un bakışlarıyla sustu. Kalan cipslerin hepsini ağzına doldurup dudaklarının fermuarını çekti. Renjun'un arkasından Chenle ona beşlik çaktı ve gülüşünü bastırmaya çalıştı.
-----
güzel bölüm oldu bence??????
elimde daha bölüm var, haftada 1 falan yayımlamayı düşünüyorum
ayrıca cok güzel bir HyunMin kurgum var onu yazabilmek için bunun bitmesini bekliyorum yANİ OKUYUN LÜTFEN
ŞİMDİ OKUDUĞUN
endless dream// nct dream x skz
Teen Fiction16 genç nasıl oldu da birdenbire bu kadar karmaşık bir duruma düştü? Fizik sorusu çözerken bile bu kadar zorlanmayan Renjun bunu anlamakta fazlasıyla zorlanıyordu. "Hepiniz bir avuç ergensiniz ve fazla değer veriyorsunuz. Ben kütüphaneye gidiyorum."