Renjun saate baktı, yüzüne genişçe bir gülümseme yerleşti. Yine uzun ve yorucu bir okul gününün ardından ders çalışmak için kütüphaneye gitmişti. O kütüphaneye. Bir saat boyunca o gün işlenen konuların tekrarını yapıp test çözdükten sonra her şeyi düzgünce çantasına yerleştirdi. Kütüphanenin girişindeki hanımefendiye iyi dileklerini ileterek eski binadan çıktı. Bu kütüphane zaman geçtikçe daha da özel bir yer edinmişti Renjun'un gözünde. Çantasının tek askısını takmış, hızlı hızlı yürüyordu. Birazdan çantasını yere bırakacağı için düzgünce takmayı gereksiz bulmuştu. Çimlerin üzerinde yürürken birdenbire içine bir sıkıntı düştü. Sanki bugün bir şeyler farklı olacaktı. Basket sahasına yaklaşınca Chan'ın, oradan uzaklaşmakta olan ortaokul çocuklarına el salladığını gördü. Sıkıntısı uçup gitti. Chan biraz terlemişti, getirdiği 5 pet şişe sudan bir tanesi çoktan bitmişti. İkincisini de o an bitirmek üzereydi.
Renjun hızlanarak yanında bitti büyük olanın. Onu gören Chan neredeyse içtiği su ile boğulacaktı. Şişeyi ağzından çekti, yutkundu, gülümsedi.
"Selam. Erken mi bitirdin çalışmanı?" diye sordu bankın üzerindeki el havlusuna uzanırken. Renjun hızlı davranıp havluyu aldı ve ona uzattı.
"Kütüphaneye erken geldim. O yüzden." Chan'ın havlu ile alnındaki, boynundaki terleri silmesini izledi kısa bir süre. Sonra sordu. "Bu sefer ortaokullularla mı oynuyordun?"
Chan güldü. "Evet. Çok iyi oynuyorlardı. Biri çoktan 1.80 olmuş! Üniversiteye kadar kim bilir boyu kaç olacak." Banka oturmadan önce Renjun'un çantasını aldı. Su şişelerinin yanına koydu. Sonra hemen yanına bitiştirdiği ikinci bir banka oturdu. Yanına oturması için elini hafifçe oturağa vurdu. Renjun sakince gitti ve yanına oturdu. Arkasına yaslandı.
"Çantan çok ağır. Lisedeyken benimki de böyleydi. Üniversiteye geçince biraz olsun hafifliyor. En azından ben artık tek defter kullandığım için hafif." Hafifçe güldü.
"Sanırım ben yine her ders için gereğinden kalın defterler alıp sırtımı ağrıtacağım." Renjun da güldü. Birkaç ay önce biri gelip Chan ile yakın olacağını, hatta onunla bire bir vakit geçireceğini söylese gülerdi. Kendi işine bakmasını ve dalga geçmemesini söylerdi. Ancak o an, mutluydu. Chan endişeli bir şekilde ona döndü, elini sırtına koydu.
"Sırtın mı ağrıyor? Çantanı bu kadar doldurmaman gerekiyor Renjun-ah! Sen bugün oynamıyorsun. Seni eve bırakayım- ama olmaz... Birkaç arkadaşa söz verdim. Uzun zamandır görüşmediğim veletler. Şimdi gidersem kötü olur." Elini sırtından omzuna çıkardı. "Biz oynarken kenardan izleyebilir misin? Sıkılırım diyorsan-"
"Chan hyung, iyiyim ben." dedi Renjun, elini tutup omzundan çekerken. "Oynamak istiyorum. Velet dediğine göre o kadar da zorlanacakmışım gibi gelmiyor."
Chan tam reddetmek üzereydi ki kendi adının seslenildiğini duydu. İkili sesin geldiği yöne baktı. Dört kişilik grup onlara yaklaşırken Chan aklından geçen şeyi tamamen unutmuştu. Onlara doğru yürüyüp kollarını sarılacak gibi iki yana açtı. Renjun gelenlerin kendi boylarında olduğunu fark ettiğinde kaşlarını çattı ve daha dikkatli baktı. Tanıdık yüzler olduğunu fark edince çantasını aldı ve oradan sıvışmaya çalıştı. Okuldan çıkmadan değiştirdiği spor kıyafetlerine içinden teşekkür etti. Kapuşonunu geçirirken planının yürümeyeceğini fark etti.
"Renjun! Nereye?" Chan ona adıyla seslendiğinde her şeyin bittiğini fark etti. Onlara döndü ve çantasını yeniden bankın üzerine attı. İkisi tanıdık, ikisi yabancı olan yüzlere bakıp gergince gülümseyerek el salladı.
"Renjun?! S-sen.." Şaşkınlık içindeki Mark, bir Renjun'a bir Chan'a bir de yanındaki 1.67 boyundaki sınıf arkadaşı Changbin'e bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
endless dream// nct dream x skz
Teen Fiction16 genç nasıl oldu da birdenbire bu kadar karmaşık bir duruma düştü? Fizik sorusu çözerken bile bu kadar zorlanmayan Renjun bunu anlamakta fazlasıyla zorlanıyordu. "Hepiniz bir avuç ergensiniz ve fazla değer veriyorsunuz. Ben kütüphaneye gidiyorum."