Akşam yemeğinden sonra Zhong ailesinin evinde herkes kendi işine bakıyordu. Saeho uyutulmuş, Chenle'nin annesi izlediği entrika dolu dizisinin başına geçmiş, Doyoung hyung ve Donghyuck ise ders çalışmak için Doyoung'un kaldığı odaya kapanmışlardı. Chenle bilgisayarının başına oturdu ve sandalyesinde bir sağa bir sola döndü. Doyoung ve en yakın arkadaşı Donghyuck çıkıyor muydu? Birbirlerine nasıl baktıklarını görmüştü Chenle. Donghyuck o kadar çok gülümsüyordu ki, kendini kötü hissediyordu. Birlikte oyun oynarken birinci sıraya yerleştiklerinde gördüğü gülümsemeden çok farklıydı. Bakışları farklıydı. Hissettiklerinin de farklı olduğunu düşündü Chenle. Ondan hoşlanıyor olmalıydı.
Çevresindekileri düşündü. Şu sıralar herkes biriyle bir ilişki içinde değil miydi? Felix ve Jaemin, Renjun ve üniversiteli sevgilisi, küçük Jisung ve küçük Jeongin, şimdi de Donghyuck ve Doyoung. Kendini geride kalmış gibi hissetti. Herkes aşık oluyor, sevimli anlar yaşayarak mutluluğun farklı tatlarını keşfediyordu. Ancak Chenle daha önce kimseden hoşlanmamıştı. Anaokulunda elini tuttuğu çocuk hariç.
Kendi ideal tipini düşünmeye başladı bakışlarını odasında gezdirirken. Kesinlikle neşeli biri olmalıydı. Birlikte kahkahalara boğulacağı, gülümseyeceği, gülüşünden öpeceği biri. Öpmek eylemini düşününce bile kızarırken bunu nasıl yapacağı hakkında hiçbir fikri yoktu. Öpmek... Birdenbire aklına Doyoung ve Donghyuck gelince sandalyesinden fırladı. Yoksa ders çalışmak için oturup... Hayır, düşüncesi Chenle'yi paramparça ediyordu. Nedenini bilmiyordu ancak onu hem sinirlendiriyor hem de üzüyordu.
Odasından çıkıp Doyoung'un kaldığı misafir odasının önünde durdu. Derin bir nefes alıp içinden Tanrı'ya dua etti. Daha sonra kapıya vurdu.
"G-gelebilir miyim Hyung? Ve Donghyuck?"
İçeriden onay gelince kapıyı açtı ve içeri girdi. Odadaki sehpayı çalışma masası olarak kullanıyorlardı ve aralarında yeterince mesafe vardı. Chenle kafasından küçük bir hesaplama yaparken onları süzdü. Bu ikili birkaç saniye içinde ayrılıp uzaklaşmış olabilir miydi? Hayır. Donghyuck'un yüzüne baktı. Hafifçe kızarmıştı ancak dudakları kurumuş gibiydi. Öpüşüyor olma ihtimalleri sıfıra düşünce Chenle gülümsedi.
"Acaba dersten sonra birlikle film mi izlesek diyordum. Ne dersin Doyoung hyung?" dedi Chenle.
"Bana uyar. Zaten az kaldı, değil mi Haechan?" Karşısında oturan küçüğüne döndü gülümseyerek. Chenle'nin kaşları hafifçe çatıldı. Ona Haechan mı diyordu? Gerçekten mi?
"Evet. Birazdan geliriz. Hangi filmi izleyeceğiz?" Yanında duran okul çantasından kirazlı dudak kremini çıkartırken sordu Donghyuck.
"Ben bir şey bulurum hemen. Çabuk bitirin dersinizi, tamam mı?" Chenle içi neredeyse rahatlamış bir şekilde çıktı odadan. Aralarında bir şey olamazdı. Bu hem çok saçmaydı, hem de imkansızdı. Bir kere aralarında yaş farkı vardı. Ayrıca... başka bir sebep bulamadı Chenle. Ancak imkansızdı işte. Öyle olmasını istiyordu.
Odasındaki televizyonu açıp filmlere bakarken düşünmeye devam etti. Donghyuck'u niye kıskanıyordu? Kıskandığından bile pek emin değildi ancak öyle görünüyordu. Belki arkadaşı kendisiyle zaman geçirmek yerine Doyoung'un dibinde dolandığı içindi. Evet. En mantıklı sebep buydu. İki film arasında kalınca onlara sormaya karar verdi ve bu sefer kapıya vurmayı unutarak içeri daldı.
Bunun yaşanmasından birkaç dakika önce, Chenle odadan yeni çıkmıştı. Donhyuck kurumuş dudakları için kremi sürdükten sonra kendi kendine "Fazla oldu..." diye mırıldandı. Daha sonra Doyoung'un da krem isteyip istemediğini sordu. Başını kaldırıp onun kırmızı dudaklarıyla karşılaşan Doyoung ona uzanıp dudaklarını birleştirmişti ki Chenle'nin gelmesiyle geri çekildi. Chenle donakaldı. Yaşlar bilmediği bir nedenden gözlerine hücum ederken oradan uzaklaştı. Terliklerini giyip evden çıkarken annesine seslendi. "Markete gidiyorum. Beni merak etme! Geç olmadan dönerim!"
Elinde telefonu ile sokaklar arasında durmak bilmeden koştu. Bir süre sonra sakin bir yere gelince apartmanın birinin merdivenine oturdu. Gözyaşları görüşünü bulanıklaştırırken telefonunun kilidini açtı. Arka planındaki en yakın arkadaşıyla çekildiği fotoğrafa baktı. Ağlayışı daha şiddetli hale geldi. Neredeyse nefes almakta zorlanıyordu. Hıçkırıkları o kadar sıklaşmıştı ki. Derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştı. Daha sonra Donghyuck'tan sonra en çok güvendiği kişiyi aradı. Renjun'u. Birkaç kez çaldıktan sonra çok bekletmeden açıldı telefon.
"Efendim Chenle-ah?"
Chenle cevap veremedi. Yalnızca hıçkırık sesleri dışında hiçbir şey duyulmuyordu.
"Ch-chenle? İyi misin? Ne oldu? Neredesin?"
Chenle yeniden sakinleşmeye çalıştı. Elinin tersiyle gözlerindeki yaşları sildi.
"Renjun, ben-" Hıçkırıkları cümlesini böldü. "Ben aşık olmuşum."
Renjun iç çekti. Bir tek Chenle kalmıştı ve şimdi o da bu bataklığa düşmüştü.
"Neredesin? Yanına gelelim. Jaemin'le birlikteyim, o da gelir. Seni sakinleştiririz. Tamam mı Chennie?"
Chenle göremeyeceğini bilse de başını salladı. Burnunu çekerek etrafa baktı ve nerede olduğunu anlamaya çalıştı. "Ben... nerede olduğumu bilmiyorum." dedi Chenle.
"Tamam... Bize konum at, tamam mı? Sonra hiçbir yere ayrılma. Telefonundan oyun oyna. En kısa sürede yanına gelmeye çalışacağız."
Telefonu kapattı Renjun. Yanındaki Jaemin'e döndü ve ofladı. "Bazen aşk bulaşıcı bir hastalık gibi geliyor. Hepimiz sırayla aşık olduk ve bizi içten içten öldürüyor."
"Edebiyat yapmana gerek yok İnekJun. Hadi gidelim." Elindeki bitmiş içeceğin bardağını çöpe attı ve gülümsedi. "Bir aşk kazazedesi ile ilgilenmemiz gerekiyor."
Renjun başını salladı ve kendi bardağını da çöpe attıktan sonra telefonuna gelen konuma baktı. Kafasından bir rota belirledikten sonra otobüs durağına gitmek için yürümeye başladı. Jaemin hemen arkasından geliyordu.
"Hey Jaemin." dedi Renjun. Onu dışarı bir şeyler içmeye çağıran kendisiydi ve konuşmak istediği bir konu vardı. Doğrusu birkaç konu.
"Evet?" Yanında yürümeye başladı Jaemin. Ellerini hırkasının cebine sokmuş, ona bakıyordu.
"Jeno'dan hala özür dilemedin mi?" Ses tonu biraz sertti, Jaemin tırsmıştı.
"Bana neden kızgın olduğunu söylediği zaman dileyeceğim."
Renjun buna cevap vermek yerine başka bir şey sorarak konuyu değiştirdi. "Peki, Hyunjin'in geçen hafta söylediği şeyler hakkında ne düşünüyorsun?" Renjun bir şekilde onun sözlerini aklından çıkaramıyordu.
"Durum şu, Jaemin. Seni üvey abime çok benzetiyorum. Bu yüzden de senden nefret ediyordum. Ama biri bana bunu söyleyene kadar fark etmemiştim bile. Neyse, aramız düzelsin. Seni dövdüğüm için de özür dilerim. Başka birinin yaptıklarının acısını senden çıkarıyordum." Hyunjin yüzlerine bile bakmadan söylemişti bunları. Ne kadar büyük bir cesaret gerektiriyordu, Renjun tahmin edemiyordu. Daha sonra Felix'le bu konuyu tartıştıklarında Hyunjin'in abisi tarafından bir süre şiddet gördüğünü de ağzından kaçırmıştı. Renjun bir şekilde kafasında birleştirmişti bunları. Ancak yine de... bir şeyler hala eksikti.
"Ben sadece aramız gerçekten iyi olmasını istiyorum." dedi Jaemin. "Felix ve o yakın arkadaştı. Benim yüzümden Lix arkadaşından uzaklaştı. Eğer Hyunjin'le aram iyi olursa Felix de mutlu olur." Buruk bir gülümsemeyle bunları söylemiş olması, aslında bunu tüm kalbiyle istemediğini açıkça ortaya koyuyordu. Ancak Renjun sesini çıkarmadı. FelHix'le çıkıyor olsa bile hala onu kaybetmekten korkuyor olduğu belliydi. Onun yanından bir an olsun ayrılmak istemiyordu.
"Hyunjin ve Jeno ne alaka ki şimdi?" diye sordu Jaemin.
"Hiç, sanırım yakın oturuyorlar." dedi Renjun. Onu boş yere endişelendirmek istemiyordu. Önce kendisi bir şeylere dikkat etmeli ve emin olmalıydı. Hem belki de doğru olmayan saçma bir düşünce ile onu yıkmanın anlamı yoktu. "Gidelim de Chenle ile ilgilenelim." dedi. Adımlarını hızlandırdılar, en yakın arkadaşına bu kadar zamandır aşık olduğunu henüz fark etmiş olan gencin yanına gitmeleri gerekiyordu.
------
oops- hyuck yakalandi
ŞİMDİ OKUDUĞUN
endless dream// nct dream x skz
Teen Fiction16 genç nasıl oldu da birdenbire bu kadar karmaşık bir duruma düştü? Fizik sorusu çözerken bile bu kadar zorlanmayan Renjun bunu anlamakta fazlasıyla zorlanıyordu. "Hepiniz bir avuç ergensiniz ve fazla değer veriyorsunuz. Ben kütüphaneye gidiyorum."