Derslerin o gün için bittiğini, eve gidebileceklerini belirten zil çaldıktan sonra 1-1 sınıfındaki herkes neşe ve yorgunluk naraları atarak eşyalarını toplamaya başladı. Dakikaları saymakta olan Jeongin çoktan toplanmıştı bile. Çantasını sırtına takıp sınıfın öteki ucunda oturan Jisung'un yanında belirdi. Çocuk çoktan kulaklıklarını takmış, müzik dinleyerek çantasını topluyordu.
"Ödev yapmak için senin evine gideceğimize inanmıyorum! Odanda oyun posterleri vardır kesin. Hiç peluş olduğunu sanmıyorum. Benim odam peluş dolu. Bebek olduğumdan falan değil, yumuşacıklar ve hoşuma gid-"
"Jeongin-ah! Seni duymadığı belli değil mi? Ne diye onunla konuşmaya çalışıyorsun?" dedi sınıf arkadaşlarından biri. Yanındaki kız kıkırdadı. Diğer ikisi fısıldaşmaya başladı. Jeongin utanmıştı. Yanında durup onları gerçekten de duymayan 2 metrelik çocuğa baktı. İki metre değildi belki, ancak Jeongin o kadar küçük düşürülmüş hissetmişti ki Jisung ona normalde olduğundan daha büyük görünüyordu.
Derin bir nefes aldı Jeongin. Sanki kendisi bilmiyor muydu Jisung'un onu duymadığını? Otobüs durağına kadar onunla birlikte yürürken, onun otobüsünün gelmesini beklerken, Jisung müzik dinliyor oluyordu. Jeongin gerçekten konuşmak istediği ama ağzından çıkaramadığı şeyleri söylüyordu ona. Mesela korku filmlerinden çok korktuğunu çünkü bir keresinde kuzenlerinin ona zorla izlettiğini anlatmıştı. Utandığı ya da dalga geçileceğini bildiği fakat birilerine anlatmak ve rahatlamak için can attığı şeyleri ona anlatmıştı. Duymadığını bilmesine rağmen.
"En azından dinlemediğini bilerek anlatıyorum. Bazıları gibi dinliyor numarası yapmıyor. Söylediklerimle ilgileniyor gibi yapmıyor!" diye sesini yükseltti Jeongin. Sonra çantasını toplamayı henüz bitirmiş Jisung'un kolundan tuttuğu gibi sınıftan hızla çıktı. Jisung kolunu kurtarıp kulaklıklarını çıkardı.
"Hey! Niye kolumdan çekiştiriyorsun? Saçma sapan bir romantik dizide değiliz-" dedi Jisung. Omzuna astığı çantasını düzelttikten sonra kulaklıklarını takmak üzereyken Jeongin'e baktı. Küçük olanın yüzü düşmüştü. Elleri sırt çantasının askılarını o kadar sıkı tutuyordu ki eklemleri beyazlamıştı. Dudaklarını da birbirine bastırmış yere bakıyordu. Jisung kulaklıklarını cebine koyup yürümeye başladı.
"Gidelim. Odamı görmek için heyecanlı olacağını düşünmüştüm." dedi Jisung. Ne olduğunu bilmiyordu ancak sınıfındaki boşboğazların bir şeyler söylediğine emindi. Son zamanlarda susmak bilmiyorlardı.
Jeongin gülümseyerek ona yetişmeye çalıştı. Her zamanki gibi onun büyük adımlarına yetişebilmek için hızlı yürümesi gerekiyordu yoksa arkada kalıyordu. Bu sefer kulaklıklarının kulaklarında değil cebinde olduğu bildiği için söyleyeceği şeylere dikkat etmeye karar verdi. Ne söylerse söylesin Jisung'un onunla dalga geçmeyeceğini biliyordu. Ancak yanlış bir şey söyleyebilirdi.
"Odanda hiç oyun karakteri figürü var mı?" dedi yanında hızlı hızlı yürürken.
"Birkaç tane. Biraz pahalılar, bu yüzden bildiğim iyi bir ikinci el dükkanından aldım çoğunu." dedi Jisung.
"Onları görmek için can atıyorum!" Neşeyle zıpladı Jeongin. Jisung onun içten içe hala üzgün olduğunu hissediyordu. Bunu kendisine belli etmemek için bu kadar çabalaması Jisung'un canını yakıyordu. Senenin başından beri kendisi ile arkadaş olmaya çalışıyordu. Şimdi bunu başarmış olsa da kendisi yüzünden sınıftaki diğer arkadaşları onunla dalga geçmeye başlamıştı. O kadar saçmalıyorlardı ki, Jisung bazen duymazdan gelmekte zorlanıyordu. Araya girmeye yeltendiği her seferinde Jeongin'in gömleğini sımsıkı tutup gülümsemeye çalıştığını görüyordu. O güçlü olmak için elinden geleni yaparken onu koruması haksızlık olur diye düşünüyordu. O elinden geleni yapıyor. Yardıma ihtiyacı yok. Yeterince güçlü.
"Jeongin-ah, sana bir şey anlatmak istiyorum." diye söze başladı otobüs durağına geldiklerinde. Saate baktığında bir süre bekleyecekleri fark etmişti. Bu süreyi, neden bu liseye geldiğini anlatmak için kullanmak istedi. Sonuçta yanındaki küçük şey, kendisiyle yakınlaşabilmek için çok çaba göstermişti. En azından kendisiyle ilgili bir şeyler bilmeyi hak ediyordu.
Jeongin başını kaldırıp soran gözlerle ona baktı. Jisung bir şey söylemek istediğinde kısaca söyleyip bitirirdi. Farklı bir konu olmalıydı. Jisung'un gergin olduğunu fark etti. "Dinliyorum Jisungie."
"Bir keresinde... ben aşık oldum. Şu filmlerde tek görüşte aşık olan çiftleri biliyor musun? Tam olarak öyle oldu. İşin kötüsü... ilk ve tek görüşüm oldu." Yüzünde hüzünlü bir gülümseme belirdi Jisung'un. "Daha da kötüsü, bir kez bile aklımdan çıkmadı."
Jeongin'in yüzü düştü. Zaten ne olduğunu Jeno'dan duymuş olsa da Jisung'un ağzından duymak onu daha da üzüyordu. "Kim olduğunu biliyor musun? Adını, nerede olduğunu falan?"
"Hayır. Tek bildiğim geçen sene okulun basket takımında olduğu. Okula geldiğimde üçüncü sınıf olduğunu ve benim liseye başladığım sene onun üniversiteye başladığını öğrendim. Onu araştırıp peşinden gitmek istemedim. Benim hayalimde onun karşısına çıkıp 'Merhaba, geçen sene maçını izledim. Çok etkileyiciydi. Bu yüzden okuluna kaydoldum ve basketbol kulübüne girdim.' demek vardı. Ama istediğim gibi olmamıştı çünkü olmaması gerekiyordu. Ben de onu araştırmadım." Küçük olana baktı göz ucuyla, sonra başını çevirip yaklaşan otobüse baktı.
Jeongin'in içi burkulmuştu. Doğru düzgün duygu belirtisi olmayan arkadaşı ilk kez bu kadar üzgündü. Hem onu mutlu etmek, hem de kendi içini rahatlatmak için aklına inanılmaz bir fikir gelince gülümsedi hafifçe. Dirseğini onun koluna geçirdi.
"Hey, ölmüş değil sonuçta. Belki onunla tekrar karşılaşırsın ve bunları yine de yüzüne söyleme şansı bulabilirsin? Güzel olmaz mıydı?"
"Evet... Güzel olurdu." dedi Jisung yüzünde bir gülümsemeyle. Jeongin'in boğazı düğümlendi. Uzun boylu genç bu senaryoyu defalarca kafasında kurmuş olmalıydı. Onu düşünerek hayal kurduğu ve bu hayallerin hiç gerçekleşmeyeceği fark ederek geçirdiği geceler... Jeongin'in yutkunmasına sebep oldu. Jisung için o kişiyi bulacağına yemin etti.
----
soru: şimdi Jeongin Jisung'a aşık mı değil mi :dd
ŞİMDİ OKUDUĞUN
endless dream// nct dream x skz
Teen Fiction16 genç nasıl oldu da birdenbire bu kadar karmaşık bir duruma düştü? Fizik sorusu çözerken bile bu kadar zorlanmayan Renjun bunu anlamakta fazlasıyla zorlanıyordu. "Hepiniz bir avuç ergensiniz ve fazla değer veriyorsunuz. Ben kütüphaneye gidiyorum."