Müzik: Zeynep Bastık, Anıl Piyancı - Bırakman Doğru Mu? 2Keyifli okumalar...
🏀
Sonraki günler benim korkumu tetiklemek için ant içmiş gibi berbatlaşmaya başlamıştı. Aslında Kerim'in söylediği gibi birbirimizi sevdiğimizi bildikten sonra kötü olaylara eskisi gibi umutsuz gözlerle bakamıyordum ama sevdiğim adamın günden güne feri sönen gözleri, hırçınlaşan duyguları kalbimde amansız bir acının var olmasına neden oluyordu.
Ne kadar kabullenmek istemesekte takım Kerim'in yokluğunda koca bir bocalamanın içine düşmüştü. Yerel ligde pek fark edilmiyordu bu ama Euroleague'de herkesin bir kolu yokmuş gibi önemli etkilemişti. Sakatlığı iyileşmeye başlamıştı fakat takımının böyle direksiyonu yokmuş gibi, bayır aşağı yuvarlanıyor oluşu canını çok sıkıyordu.
Okul takımından bahsetmek bile istemiyordum. Kerimsiz bir hiç oldukları hiç bu kadar göze batmamıştı. Sakatlığının yarattığı moral bozukluğu, onları yönlendirecek bir kaptandan yoksun olmaları tamamiyle darma duman etmişti takımı. Kerim son virajda toparlayamazsa gerçekten de ne Euroleague'de hayal edilen ve hak edilen şampiyonluğa ulaşılacaktı ne de okul takımının yıllardır süregelen serisi devam edecekti. Kerim ikisinin de bel kemiğiydi.
Annemgilden izin alabildiğim kadarıyla onunla ilgilenmek için yanında oluyordum. Anne ve babasının zehirli diline maruz kalmak istemediği için yalıya gitmeyi reddediyordu. Erem ve ben elimizden geldiğince ona yardımcı olmaya, destek çıkmaya çalışıyorduk fakat hırçın duyguları utandığından mı yoksa anlamlandıramadığım başka şeylerden dolayı mı bilmiyorum bizi yanında görmek istemiyordu. İlk başlarda kalbimizi kırmadan bunu ima ediyordu ama son zamanlarda kırılıp kırılmadığımızı bile umursamıyordu.
Su rica ettiği için mutfağa su almaya gelmiştim. İçimdeki burukluk yüzüme de yansıyor muydu bilmiyordum fakat kendimi çok mutsuz hissediyordum. Hem sınavların baskısı hem Kerim'in tavırları beni boğazlamış ve sıkmaya başlamıştı. İsyan etmek gibi bir düşüncem yoktu çünkü biri sevdiğim adamdı ne olursa olsun yanında olmak istiyordum birinde de hayalimi gerçekleştirmek için geçmem gereken engeldi. Ne kadar isyan etsemde değişen bir şey olmayacaktı.
"Lanet olsun! Lanet olsun!"
Yükselen sesi ve ardından gelen bir şeyin kırılma sesine birkaç hafta önce olsa korkuyla içeri koşabilirdim ama şimdi sadece düz düz bakmakla yetindim. Alışmıştım çünkü, alıştırmıştı.
Devirdiği masayı düzeltip bardağı üstüne koydum. Ayağının üstüne basabildiği için bilekliği çıkarılmıştı. Ufak ufak antrenmanlara da başlamıştı doktor gözleminde ama bunlar onun için tabi ki de yeterli değildi.
"Olmuyor olmuyor olmuyor! Lanet olsun! Bok vardı hızlı atakta aniden durdum da soktuğumun ayağını sakatladım!" diye hırladığında biraz önce masanın üstünde gayet sağlam bir şekilde duran biblonun kırılmış parçalarını toparlamaya başladım.
Küçük bir parçayı alırken elime battığında ağzımdan kısık bir inleme çıktı. "Öf be!"
Kerim söylenmeyi bırakıp yanıma geldiğinde "Ne oldu? Parmağını mı yaraladın?" diye sordu. Gözlerimi devirip ters ters baktım ona.
"Bir şey yok."
Parçaları avucuma koyup çöpe attıktan sonra yeniden salona dönüp tekli koltuğa oturdum. Konsolun üstünden matematik test kitabımı alıp dizlerimin üstüne koyarak çözmeye kaldığım yerden devam ettim.
Kerim doktorun tavsiye ettiği hareketleri uyguluyor arada bir basketbol topuyla atış çalışması yapıyordu. Sesler sorulara odaklanmamı zorlaştırsada sınav yerim inşaata yakın bir yerde çıkarsa böyle olacak işte diyerek kendimi motive etmeye ve onu duymamaya çalışıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
13 Numara
Teen FictionAcıyan yaralarım vardı benim kendime bile itiraf etmediğim, gülüşlerimle sakladığım. Acıyan yaraları vardı onun ne yaparsa yapsın şifasını bulamadığı. Kalbini kalbime denk düşür yaralarımız gibi. Karış tenime, buluşsun ruhlarımız buluşsun ki bi...