Müzik: Taylor Swift - WillowKeyifli okumalar.
🏀
"Toprak..."
Biraz önceki kızgınlığından eser kalmayan sesiyle adımı söylediğinde başımı ona doğru çevirdim istemsiz.
Suçlayıcılıktan çok merakla bakıyordu bana. Yüzü acıyla kırışmış gözleri yaşların ıslattığı yüzümü tarıyordu. Koşar adım yanıma gelip dizlerinin üstünde çökerek ellerini yüzüme yasladığında titrek bir nefes çektim içime.
"Ne oldu güzelim? Bir şey oldu değil mi? Ne oldu? Niye ağlıyorsun? O kız mı yaktı canını?" diye art arda sorularını sıraladığında gözlerimi şaşkınca irileştirmeden edemedim. Beni suçlamayacak mıydı? Atlas'ın evinde ne aradığımı sormayacak mıydı?
Parmakları gözyaşlarımı silerken "Bana... Ben." titrek sesimle anlamsız şeyler mırıldandığımda gözleri attığım yumruklar yüzünden zedelenmiş olan ellerime değdi.
Yanağımı bırakıp ellerimi ellerinin arasına aldığında "Ellerine ne oldu? Kavga mı ettiniz?" diye sordu. Buraya gelmesine sebep olan bir mesaj almış olmalıydı yine fakat bu sefer geçen ki gibi öfkesinin kurbanı olmamış benim ağzımdan çıkacak şeyleri duymayı beklemişti.
İçimdeki oyuğun kapanmaya başladığını hissettim. Bana güvenmeyi seçmişti. Hatasından ders çıkarmış ve gördüğünü, duyduğunu önemsemeden olanları benden öğrenmeyi tercih etmişti.
Gözlerimin yeniden dolmasına engel olamadım. "Kerim..."
"Toprak."
Ellerimi yüzüme kapatıp hüngür hüngür ağlamaya başladığımda bunun aşağıdaki olan olayla ilgili olmadığının farkındaydım. Onunla aramızdaki o görünmez çizginin kalkması kalbime ağır gelmişti. Bana güvendiği için mutluydum fakat içim o kadar doluydu ki sadece hüngür hüngür ağlamak istiyordum. Ben haftalardır sırf bunun için acı çekiyordum. Canım o kadar yanıyordu ki her defasında elimi ağzıma tıkayıp sesimi kesmeye çalışıyordum fakat sonunda olmuştu. Sonunda bana güvenebilmeyi başarmıştı.
"Ağlama. Ne olur ağlama. Kız falan dinlemeyip pataklayacağım onu bak! Toprak ağlama güzelim, hadi ağlama ya."
Omuzlarımı silkerek daha çok ağlamaya başladığımda ofladı. Ağlamamdan nefret ettiğini biliyordum fakat elimde değildi. Kendimi tutamıyorum. Kalbimin kırıklığına o kadar alışmıştım ki bu tepkisi dengemi altüst etmişti.
Sakinleşmem için bana biraz zaman tanıdı. Konuşarak durmayacağımı fark etmişti. Kendimi bu derece yıpratmamın sebebinin o kız olduğunu düşündüğü için bir ton laf söylüyordu. Onun yüzünden olmadığını söylemek içimden gelmedi. Sonunda o şeytanın düşündüğü gibi birisi olmadığını anlamıştı. Bu geç uyanışı sinir sistemimi daha da bozdu.
Kolumla sırılsıklam olmuş yüzümü sildim sinirle. "Ben eve gidiyorum!"
Bir anda durulan ağlamam mı onu daha çok şaşırtmıştı yoksa sinirli çıkışım mı bilmiyorum ama şaşkın ördek gibi birkaç saniye öylece yüzüme baktı. "Ne?"
Kaşlarımı olabilirmiş gibi daha çok çattım. "Ne ne? Sağır mısın duydun ne dediğimi!" diyerek uzandığım yerden kalkarak hiddetle kapıya doğru ilerledim.
"Ulan daha iki saniye önce için çıkarcasına ağlamıyor muydun sen, ne diye dellendin bana? Ne yaptım yine bilmeden ya?"
Arkamdan söylene söylene gelirken salonda camın önünde telefonuyla oynayan Atlas, ayak seslerimizi duymasıyla bize döndü. "Biz gidiyoruz. Sana da verdiğim rahatsızlık için kusura bakma lütfen, inan böyle bir şey olacağını hiç düşünmedim." dediğimde Atlas telefonunu koltuğun üstüne atarak yanıma doğru gelmeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
13 Numara
Teen FictionAcıyan yaralarım vardı benim kendime bile itiraf etmediğim, gülüşlerimle sakladığım. Acıyan yaraları vardı onun ne yaparsa yapsın şifasını bulamadığı. Kalbini kalbime denk düşür yaralarımız gibi. Karış tenime, buluşsun ruhlarımız buluşsun ki bi...