🏀Paketten bir kraker alıp kunduz gibi dişlemeye başladım. Gözlerim bir yandan da yanımda geometri sorusuyla cebelleşen arkadaşım Erem Neva'nın üzerinde geziyordu.
Kahverengi olan ama geçen yaz aralarına kumral attırdığı saçları öğle arası voleybol oynadığımızdan dolayı nemli bir şekilde sırtına dökülüyordu. Beyaz, tatlı teni girdiği savaş yüzünden pembeleşmiş, badem şeklindeki rustik kahve gözleri hafif irileşmişti.
Ne zaman pes edeceğini sabırla bekliyordum. Tam üç dakika kırk saniye önce on ikinci soruda takılmıştı ve bir türlü kelebek açı kuralını aklına getirmediği için cebelleşmeye devam ediyordu. Aslında bu dersi sevmediği için kafasını pek vermediğini bu yüzden de bulamadığını biliyordum ama mecburi olduğu bu duruma elimden bir şey gelmediği için susuyordum.
Kalemi sinirle kitaba çarptıktan sonra dipdibe dizilmiş gür kirpiklerini kaldırarak gözlerini bana çevirdi. "Çözemiyorum!" diyerek nazlandığında pakette kalan son üç krakeri de onun ağzına tıkarak ellerimi silkeledim.
"Evet, dört dakika önce fark ettim onu." dedikten sonra fasikülü önünden alarak önüme koyup formülü uygulayarak soruyu kolayca çözdüm.
Bir insanın gözleriyle küfür ettiğine ilk defa Eremde şahit olmuştum ve şimdi yine o bakışlarını atıyordu bana. Gülmemeye çalışarak dudaklarımı birbirine bastırıp omuzlarımı silktim.
İrislerini içe doğru kaydırıp gözünün akını ortaya çıkararak ürkütücü bir ifadeye büründü. "Bundan sonra geometri falan çözmüyorum!"
Haftada en az beş kere dile getirdiği bu cümleyle kafamı ağırca salladım. Ailesinin diretmesiyle okuyacağı mühendislik için geometriye ihtiyacı olduğunu benden daha iyi biliyordu.
Kollarını masanın üstüne yaslayıp başını üstüne koydu. "Şimdi Beş Hececileri, Yedi Meşalecileri, Cumhuriyet Dönemi sanatçılarını çalışmak vardı var ya! Yine saçma sapan hikayeler uydurur, yanlış bildiğimizde birbirimizle dalga geçerdik. Ah, ah!" diyerek içli bir nefes çektiğinde üzgünce baktım ona.
Sayısal derslerden nefret ediyordu küçüklükten beri psikoloji okuyacağının hayallerini kuruyordu ama ailesi yine önüne bir engel koymuş ve yine istediği şeyi yapmasına müsaade etmemişti.
"Onların sözünü dinlemek zorunda değilsin. O bölümü sen okuyacaksın. O işle haftanın her günü sen uğraşacaksın. Sırf ailen şirketini devam ettirecek diye sen nefret ettiğin hayatla mı cebelleşeceksin?"
Gardımı kuşanmış bir şekilde onunla kaçıncı defa olduğunu sayamadığım konuşmamıza girdiğimde gözlerini ağırca gözlerime dikti. "Bak beni düşündüğünü biliyorum inan bende kendimi senin gibi düşünmek istiyorum ama olmuyor. Onlar her gün başımın etini yiyip, sürekli yaptırımlarda bulunurken o işten ne kadar nefret edeceğimi düşünemiyorum çünkü ondan daha çok ürktüğüm bir ailem var. Bana doktor ol deselerdi titreyen parmaklarımın buna olanak saglamadığını bile düşünmeden olurdum çünkü buna mecburum." dediğinde sesindeki prangalar dilime dolandı. Dudaklarımı birbirine bastırarak parmaklarımı parmaklarına sardım.
"Keşke senin annen ben olsaydım." diyerek saçmaladığımda güldü.
"Benden üç ay küçük olmasaydın bu belki olabilirdi."
Kıkırdadım. "Okuldan sonra bize gidelim mi? Annemin bugün mesaisi var, geç gelir." dediğimde omuzlarını silkti.
"Olabilir."
Kalan bir dersimizi de test çözerek geçirdiğimizde zilin çalmasıyla ayaklandık. Masanın üstündeki eşyalarımızı çantanın içine attıktan sonra çoktan sınıfı boşaltmış olan arkadaşlarımızın peşine takıldık.
Önüme düşen bir saçı kulağımın arkasına sıkıştırıp ona döndüm. "İstediğin bir yemek var mı yoksa hiç uğraşmayalım direkt sipariş mi verelim?"
Omuzlarını silkti. "Benim için fark etmez. Annen dolabı boş bırakmamıştır onlardan yeriz işte." dediğinde gözlerimi kısarak kısa bir süre düşündüm. Doğru söylüyordu.
"Annemi benden iyi tanıman gözlerimi yaşarttı."
Gülümsedi. Önüme dönüp tehlikesiz bir şekilde merdivenleri inerken geçenlerde takıldığım bir şarkıyı mırıldanıyordum.
"Ne işi var burada ya?"
Erem'in sesiyle gözlerimi önümdeki ayakkabılardan çekip baktığı yöne baktım. Yok artık!
"Ne işi var bunun burada?"
Erem adımlarını hızlandırırken bilmiyorum der gibi dudaklarını büzdü. "Ne bileyim? Geleceğini söylemedi bana. Bir şey mi oldu acaba?"
Onun aksine oldukça yavaş adımlarla peşine takılırken Kerim gözlerini çevreden çekerek gittikçe yaklaşan bize çevirdi. İkizinin bir benzeri rustik kahve gözleri önce bana sonra Erem'e sonra tekrar bana çevrildiğinde rahatsızca yüzümü astım.
"Hayırdır niye geldin?" diyerek pat diye lafa daldığında gülmemek için dudaklarımı bastırdım. Benim arkadaşım olduğu nasıl belliydi ama.
Kerim homurdandı. "Sanada merhaba cadoloz. Evet iyiyim, bir sıkıntı yok." diyerek kendi kendine konuştuğunda gözlerimizi devirdik.
Kerim onu pek takmadığımızı fark edince parmaklarını ensesine sararak ovuşturdu. "Antrenmanım iptal edildi bende yemek yeriz diye geldim ama siz beraber takılacaksınız herhalde." diyerek ikimizi işaret ettiğinde kafamızı salladık.
"İyi beni de dahil edersiniz aranıza o zaman. Her gün birbirinizi görüyorsunuz zaten bugünlük beni de dahil edin ölmezsiniz." dedikten sonra itiraz etmemize izin vermeden arkasını dönüp ilerlemeye başladı. Eremle gözlerimizi irileştirerek memnuniyetsiz bir şekilde birbirimize baktık.
Boktan çıkar gibi bu nereden çıkmıştı şimdi ya!
🏀
kerimkalyen: There's nothing wrong with it except they're all great😜
13.889 beğeni, 413 yorum
ŞİMDİ OKUDUĞUN
13 Numara
Novela JuvenilAcıyan yaralarım vardı benim kendime bile itiraf etmediğim, gülüşlerimle sakladığım. Acıyan yaraları vardı onun ne yaparsa yapsın şifasını bulamadığı. Kalbini kalbime denk düşür yaralarımız gibi. Karış tenime, buluşsun ruhlarımız buluşsun ki bi...