Geç kaldığım için çok üzgünüm. Daha erken yayınlamayı planlıyordum fakat ilham perilerim benden biraz kaçtı sanırım :( corona oldum şu anda karantinadayım, derslerimle, ödevlerimle falan uğraşıyorum hikayemizi de kaçmayan birkaç ilham perim sayesinde tamamlayabildim. İçime sinmeyen birkaç bölüm var bu bölüm gibi ama düzenlemeye alamayacağım ne yazık ki umarım diğer bölümler kafamdaki planlara uygun gider ve çok güzel bir şekilde bitirebiliriz. Keyifli okumalar...
Müzik: Alessia Cara - Scars To Your Beautiful🏀
İşaret parmağımı dişlerimin arasına alıp kalemimin ucunu sorunun üstüne vurmaya başladım. İki şık arasında kalmıştım ve bu iki şık da tek yumurta ikizi gibi birbirine benziyordu. Paragraf sorularından bu yüzden nefret ediyordum işte. Upuzun ip gibi birbirine dolanan kelimelerin yarısında konsantrasyon kaybı yaşayıp anlamı kaçırdığım yetmiyormuş gibi birde birbirinin kopyası olan şıklar verip zıvanadan çıkarıyorlardı insanı!
Aniden gelen hapşurukla ağzımı koluma yaslayıp neredeyse avizeyi sallandıracak şekilde hapşurdum. Haykırdım desem daha doğru olurdu, çok utanç vericiydi.
Evde benden başka kimsenin olmamasının verdiği rahatlamayla burnumu peçeteyle temizleyip masanın altındaki çöp kovasına attım. "Üst komşu ya da alt komşu duydu mu acaba ya? Gerçi Sağır Sultan duydu onlar duymuş çok mu?"
Kendi kendimi daha çok utandırırken grip olduğum için halsizce kırpıştırdım gözlerimi. Ara tatile gireli iki gün olmuştu. Babamın çalıştığı şirket çalışanlarını beş günlük Ağva tatiline götürdüğü için tam beş saattir evde tektim. Annemin beni kontrol etmek amaçlı arayışları hariç evde çıt çıkmıyordu.
"Oh valla. Herkes gezsin ben burada kös kös test çözeyim! Lanet girsin sana YKS, bana bir gençlik borçlusun!"
Sinirle hırlarken telefonum bilmem kaçıncı kez çaldı. Kimin aradığını bildiğim için gözlerimi devirip başımı geriye atarak yanıtladım. "Bu telefonu bana geri vermese miydiniz acaba siz? Evdeyim, ders çalışıyorum diyorum anne niye beş dakikada bir arayıp duruyorsun ya? Paragraf çözüyorum akıl bırakmıyorsun adamda!"
Cırlamasını beklerken güldüğünü duydum ama telefonu babam açmış olmalıydı çünkü annem böyle kalın sesli gülmüyordu.
"O kadar sıkıldın demek ha? E bir aç kapıyı da mesken kurduğun sandalyeden ayıralım seni."
Kaşlarımı çatarak telefonu kulağımdan uzaklaştırıp ekrana baktım. "Ya Kerim!" Elimi alnıma vurarak salaklığıma yandım. Annem diye çocuğu paylamıştım ayaküstü iyi mi!
"Canımın içi! Hadi duymadın mı beni? Aç kapıyı ağaç oldum, meyve vereceğim burada!" dediğinde ok gibi fırladım yerimden.
"Geliyorum geliyorum!"
Telefonu kapatıp cebime attıktan sonra kapıyı ses yapmamaya çalışarak açtım çünkü ajan komşularımızın anneme haber uçuracağını biliyordum.
Can alıcı gülüşüyle öylece kapının önünde dikilmişti. Gözlerimi apar topar apartmanda gezdirip birine yakalanmadığımızı fark edince ayakkabılarını çıkarmasına bile müsaade etmeden yakasından tuttuğum gibi eve çektim onu. Aynı hızla kapıyı kapattığımda şaşkın şaşkın bana bakıyordu.
"Beni eve atmak için bu kadar istekli olduğunu bilseydim daha erken gelirdim ya." diyerek munzurluk yaptığında gözlerimi devirip omzuna vurdum.
Çıkardığı montunu alıp vestiyere astım. "Komşuların nasıl bir şeytan olduğunu bilmiyorsun tabi! Anında anneme haber uçururlar seni görürlerse." dediğimde anladığını belirtircesine kafasını salladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
13 Numara
Dla nastolatkówAcıyan yaralarım vardı benim kendime bile itiraf etmediğim, gülüşlerimle sakladığım. Acıyan yaraları vardı onun ne yaparsa yapsın şifasını bulamadığı. Kalbini kalbime denk düşür yaralarımız gibi. Karış tenime, buluşsun ruhlarımız buluşsun ki bi...