İhtiyacı olmadığı halde dilenen bir dilencinin bana verdiği tarihi ayarı anlatmış mıydım?
Hazırsan, başlıyorum.
Öğrenciydim. Başbakanlık bursu yine ayın ilk haftası suyunu çekmişti. Öylesi bir gün fakirliğin dibine vurmuşken, iş aramak için düştüm sokaklara... Hatta dedim ki gideyim Taksim de iş bulayım. Hem sosyal olur hem de para kazanırım. Havalı yani. Şimdiki gibi internetten ilanlara bakma şansımız yoktu tabi. Sokak sokak dolaşıp, işyerlerinin camlarına asılı ilanlara bakmak gerekiyordu. Tıpkı camında yazılı sahibinden kiralık ev aramak gibi.
Gördüğüm bütün ilanlara başvuruyordum. Ama gönlümden sinemada çalışmak geçiyordu. Çünkü sinema da çalışırsam; film bedava, mısır bedava...
Ama tahminen herkes aynı şeyi düşünüyor olmalı ki hangi sinemaya gitsem fazladan personel olduğu bilgisini aldım. Yürü Emre yürü. Taksim kazan ben kepçe... Ayaklarımın altı ağrıdı. Karnım acıktı. Gönül istiyordu ki, gir bir restorana ve iste yemeklerden. Üstüne de bir Starbucks'tan kahve... Tabi hayaller Borsa Lokantası ama gerçekler simitçi oldu. Oturdum heykelin oraya. Başladım Burger'ın önünde sevgili bekleyen tipleri izlemeye. Ama ne tipler... Aldım çıtır simiti de elime. Ama mutluyum yani. Hatta köşede dilenen abiyi görüp, halime şükrettim. Hatta simit yerken göz göze geldik. Boğazımdan geçmedi. Utandım, kalktım yanına gittim ve cebimden birkaç bozukluğu verdim. Belki başkaları için küçük ama benim bütçem için büyük bir hamleydi. Sonra eski yerime oturdum.
Simidi gömmeye devam ettim. Dilenci abinin sesini duyuyordum. Vücudunda problem olduğunu, yürüyemediğini falan söylüyordu. O kadar duygulu söylüyordu ki içten içe beni hüzün sardı. O an imkanım olsa adama tomar tomar para verebilirdim. O sırada başka bir dilenci kadının da yürüyerek dilendiği dikkatimi çekti. İnsanlık ölmüş diye düşünmeye başladığım o dakikada. Dilenci abi, dilenci ablanın yanına geldi ve onu itip kakmaya başladı. Hatta tehdit ediyordu. Git başka yerde ne yapacaksan yap diyordu. Buralar onun mekanıymış. Tabi o an ben şok. Uzaktan öyle izliyorum. Hatta kendimce iyi düşüneyim diye: "Binlerce insanın geçtiği Taksim diyoruz ama yardımsever insanlar az. Bir kişiyi bile doyurmuyor demek ki yardımlar, ondan kardeş kardeş mekanı paylaşamıyorlar diyorum."
Birden dilenciler arasındaki kavga hararet kazandı. Derken köşeden zabıta göründü.O an aydınlanma yaşadım. Çünkü yürüyemiyorum diyen dilenci abi, zabıtayı görünce bir mucize gerçekleşti ve koşmaya başladı.Öyle böyle koşmak değil. Bunca yıldır spor yapıyorum, böyle depar görmedim. O an bu mucizeyi görüp, zabıtanın elini öpüp şifa istemeye çalışan birkaç turist bile oldu. Dilenci abla ise dilenci abi kadar şanslı değildi. Ben ablayı kilolu olduğu için hızlı hareket edemedi sanmıştın. Meğerse üstündeki bozuk paralar ağırlık yapıyormuş. Zabıta üstünden bozukları alınca abla tığ gibi kaldı. Üzüldüm tabi. Sonuç olarak ihtiyacı vardı. Belki evinde aç bekleyenler, hastalar... Zabıtaya bir vatandaş tepki gösterdi. Vicdanımın sesi oldu sanki. "Bırakın. Ne uğraşıyorsunuz garibanla" falan dedi. Zabıta ise yan bir jön bakışıyla: Hadi ordan. Gariban dediğin istese Taksim'i satın alır dedi." Bu sözle dumura uğrayan vicdanımı rahatlatmak için: "Olur mu öyle şey? Yalandır!" dedim kendi kendime. Sonra tekrar düştüm yola.
Taksim meydanına gelenler, İstiklal Caddesi'nin ilerisindeki camiiyi bilir. Tam oradan geçerken, bizim dilenci abiyi gördüm. O sırada kenara hafifçe gizlenmiş kazandığı paraları sayıyordu. Ama ne kazanç! Abi elini neresine soksa para fışkırıyor. Kimsenin malında gözüm yok ama o kadar param olsa şahsen ben dilenmem. Gider tatil yaparım. Bu durumu görünce, kendimi kötü hissettim. Önce uğraşma kimseyle git kendi yoluna Emre Tuncer! dedim. Ama tutamadım kendimi. Dilenci abinin yanına gittim. Dilenci abiye, "Yav abicim utanmıyor musun?" derken buldum kendimi. Bir kaç cümle sonra herhalde beni döver diye beklerken, başladı konuşmaya. "Bak güzel kardaş. Beni dilenci değilim. Ben oyuncuyum ve sokakta performans sergiliyorum. Güzel ve etkili tek kişilik gösteri. Fakir ve ihtiyaç sahibini oynuyorum. İyi oynuyorum. Para verenler de aslında sanata ve sanatçıya destek veriyor. Yani oyunumun karşılığını alıyorum kardaş. Sokakta şarkı söyleyenler var. Eğlendiriyor, faydalanıyorsun ve para veriyorsun. Bende oynuyorum, izliyorsun; istersen para veriyorsun. Aynı anda vicdan rahatlatıyorsun. " Ben tabi o an error verdim. Sustum! Ohaaa dedim. Adam filozof çıktı lan, dedim içten. Cevap veremedim. Sessizce uzaklaştım yanından ve hatta Taksim'den...
------------
Paylaşmak güzeldir.
✍ Yorumlarını paylaşmayı unutma...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bu Senin Hikayen
Short Story"Bu Senin Hikayen" Belki bir değişim hikayesi seni başarıya sürükleyen. Belki bir kişi; her şeyi farklılaştıran. Belki de kötüye yolculuğun bileti... Kimi zaman eğlenceli, kimi zaman hüzün dolu. Ama hepsi bizden, hepsi bizi biz yapan hikayeler... Ba...