Yüzündeki şaşkınlığı saklamadan "Bunu nereden biliyorsun Deniz Kızı?" dedi Alastor. "Daha önce böyle bir şey duymamıştım.
"Ben de öyle." dedi Ariel. Kardeşinin aksine hayatının büyük bir kısmı karada geçmişti bu yüzden birçok deniz canlısını tanımasına rağmen çoğunu görmemişti. Ancak Lagiacrus diye bir şey hiç duymamıştı.
"Ben biliyorum." dedi Jasmine. Bakışları oldukça dalgın görünüyordu. "Okeanos'un canavarlarından biri. Annem Tethys anlatmıştı. Söylediğine göre Lagiacrus tanrıça Ceto'dan bir hediyeymiş ama canavar Okeanos'u dinlemeyince Okeanos onu Mariana Çukuru'na sürmüş."
Anastasia kurşun yemiş gibi sarsıldı. Duygusal olarak fazlasıyla yoğundu ama bunun nedenini bilmiyordu. Geçmişte yaşadıklarını hatırlamıyordu ama bilinçaltı bunu biliyordu. Yaşadıklarından geriye sadece hisleri vardı ve bu belirsizlik her dakika deliriyormuş gibi hissettiriyordu.
"Çoğu melez Lagiacrus'u duymamıştır çünkü hiçbir mitte adı geçmez aynı tanrıların birçoğunun fazla bilinmediği gibi. Peki sen bunu nereden duydun Anastasia?" Jasmine bakışlarını içinde büyük bir kaos yaşayan arkadaşına çevirdi.
Kız duygularının arasından sıyrılarak zorlukla "Az önce Ocean söyledi. Yoksa ben de daha önce duymamıştım." dedi. Çukurun bu kadar karanlık olması kesinlikle işine geliyordu. Böylelikle birbirlerini net bir şekilde göremiyorlardı yani Anastasia'nın yüzünün şekli de kendini açık etmiyordu.
Buna rağmen Alastor bir şeylerin ters gittiğini seziyordu ama bunu şimdilik umursamamaya karar verdi. Anastasia'nın kendisini anlatma konusunda ne kadar hassas olduğunu herkes uyurken öğrenmişti.
Aynı zamanda bu sefer kılıçla gerçekten ikiye ayrılmak istemiyordu.
"Her neyse, olan oldu. Belki de sorun Lagiacrus'tur. Buraya ait değil, sadece sürülmüş." dedi Jasmine. Canavar onlara önce yardım etmiş, sonra arkadaşının göğsüne kuyruğunu geçirip kaçmıştı. Yenilmesi imkansız gibi görünen bir canavarın kaçması hala mantıklı gelmiyordu.
"O zaman onu öldürelim ve mutlu son. Kampa geri döneriz ve bir sonraki göreve kadar huzur içinde uyuruz." dedi Alastor. Kafasına yediği kılıç kabzasıyla başını tutarak inledi ve kendisine vuran gümüş gözlere baktı. "Senin derdin ne?"
"Onu öldürmüyoruz." Sesi oldukça sert ve kararlıydı. Gözleri o geceki gibi soğuk bir şekilde parlıyordu yine. Hatta bir an için gümüşten maviye döndüğünü sandı ancak gözlerini kırpıştırınca tekrar metal rengi gözlerle karşılaştı. "Bu hayatımda duyduğum en berbat fikirdi Ares Oğlu."
"Ya, öyle mi? Senin fikrini duyalım o zaman Deniz Kızı." dedi Alastor ama dediği gibi pişman oldu. Anastasia'nın gözlerinde sinirli bir ifade boy gösterdi ve bu bakışlardan sonra kaçıp saklanmak istediğini hissetti.
"Onu öldürmeyi denesek bile bunu başaramayız. Scylla gibi bir canavarı çok kısa bir sürede Tartarus'a yolladı. Seni yutması ise saniyelerini alır. Geriye kalan kemiklerini de kürdan niyetine kullanır artık."
Ariel iç çekerek "Her ne kadar o canavarı öldürmek istesem de Anastasia haklı. O canavar bizi atıştırmalık niyetine yer." dedi.
"Ee o zaman şimdi ne yapacağız? Öylece oturup bekleyecek miyiz?"
"Tabii ki hayır." dedi Jasmine. "İlerlemeye devam edeceğiz. Eğer gerçekten bir sorun varsa Mariana'yı bulmalıyız."
Alastor gergince güldü ve "Mariana'yı tanımam mı gerekiyor?" dedi.
Anastasia lafı devralarak "Tartarus gibi düşün. Mariana Çukuru onun ta kendisi ama kalbinde bizim gibi fiziksel bir forma sahip bir tanrıça." dedi. Tanrıların formları gerçekten çok tuhaftı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANASTASIA|Ruh İncisi
Fantasy--- Suya girdiğinde deniz kızı formu alabilen bir kız, Boynundaki inci içinde saklı olan bir parça ruh, Poseidon dışında üçlü yabanın gücünü kullanabilen tek kişi, Neredeyse ölümsüz bir melez, Tanrıların kanı olan ikor akıyor onun kanında, O kız Ana...