Melezler Poseidon'un anlattıklarını kavramaya çalışırken şu ana kadar nasıl anlamadıklarını düşünüyorlardı. O kadar güçlü bir melezi en azından Okeanos'un kızı sanmaları gerekirdi. Ayrıca şu ana kadar depremlerle en ufak bir alakasını görmemişlerdi. Poseidon denizlerin yanı sıra depremlerin de tanrısıydı ve bazı melezleri bu depremleri gayet iyi bir şekilde kontrol edebiliyordu.
Jasmine sanki aklına bir şey gelmiş gibi başını yerden kaldırdı. "Benim annemi bilmesinin nedeni bu olsa gerek. Sonuçta Pontus tüm deniz halkının atası, değil mi? Ariel'in tanrısal ebeveynini de hissetmiş olmalı."
"Evet, bu doğru." dedi Poseidon. "En ücra köşede kalmış deniz tanrısını bile bileceğine şüphem yok. Sadece bunu isteyerek yapmadığından kafasını karıştırabilir."
"Peki Anastasia'nın güçlerinin sınırı ne? Suyun kendisi olan bir tanrıdan bahsediyoruz. Şu ana kadar bize gösterdiklerinin buz dağının sadece görünen kısmı olduğuna eminim." dedi Alastor. Haksız da sayılmazdı.
Poseidon tahtında otururken dalgın bakışları hala Üçlü Yaba'sındaydı. "İnan bana Ares oğlu, bunu ben bile tahmin edemiyorum."
"O zaman... asıl savaşmamız gereken kişi o mu?"
Jasmine'in sorusu melezleri gererken Poseidon başını olumsuz anlamda salladı. "Pek sayılmaz."
"Kehanete göre bir seçim yapacağı söyleniyor. Yani bize kesinlikle zarar verir diyemeyiz."
Ariel ne demesi gerektiğinden emin değildi. Her ne kadar zor olsa da mantıklı düşünmeliydi. "Onu ortadan kaldırmak yapabileceğimiz en güvenli şey, baba."
Alastor sinirle Ariel'in yakasına yapıştı ve siyahlarını kızın deniz yeşili gözlerine dikti. "Bunu. Aklından. Bile. Geçirme. Duydun mu beni?"
Poseidon boğazını temizleyerek dikakti üstüne çekti. Alastor uyarıyı alarak Ariel'den uzaklaşsa da söylediği şey çok saçma gelmişti. 5 dakika öncesine kadar kardeşim dediği kızın öldürülmesini savunuyordu.
"Bunun için endişelenme. Eminim ki bir sorun çıkmayacak. 10 senedir onu burada Amphitrite ile yetiştirdik. Bunu çabucak arkada bırakamaz."
"Umarım dediğinde haklısındır baba."
- - - - -
"Beni ağırladığınız için çok teşekkür ederim efendim. Size borçlanıp duruyorum." Anastasia hafifçe karşısındaki titana gülümsedi. Arkadaşlarıyla kendisini Mariana Çukuru'na bıraktıktan sonra şimdi de onu sarayında konuk almıştı.
Titan da karşısındaki meleze gülümsedi. "Önemli değil Anastasia. Belirlenen kurallar buydu, değil mi? 'Eğer tanrılar isterse melezlere yardım edebilir.' Sorun olacağını sanmıyorum."
Kız gülerek önündeki tatlıyı kaşıkladı. Uzun zamandır tatlı yemiyordu, gerçekten özlemişti. "Ne yazık ki burada çok kalamayacağım Lordum. Mariana Çukuru'na göz kulak olmam gerek."
Okeanos kafası karışmış bir şekilde bakışlarını eşi Tethys'e çevirdi. Bir melez neden yalnız başına canavarlarla dolu bir çukura bekçilik ediyordu ki?
Anastasia titanlar arasındaki soru dolu bakışmaları fark edince kaşığını bıraktı. "Bu görevdeki rolüm bu. Normalde göreve kaçak bir şekilde katıldım. Dostlarım Atlantis'e gitti ben ise burada kalmam gerektiğini hissettim." dedi. Biraz duraksayıp "Sizi rahatsız ettiysem üzgünüm." diye ekledi.
Tethys anlayışlı bir şekilde gülümsedi ve Anastasia'nın elini avuçlarına hapsetti. "Gerçekten sorun değil Anastasia. Hem kızımı koruyor olmanın karşılığını biraz yemek ve kalacak yerle ödeyebileceğimi düşünüyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANASTASIA|Ruh İncisi
Fantasy--- Suya girdiğinde deniz kızı formu alabilen bir kız, Boynundaki inci içinde saklı olan bir parça ruh, Poseidon dışında üçlü yabanın gücünü kullanabilen tek kişi, Neredeyse ölümsüz bir melez, Tanrıların kanı olan ikor akıyor onun kanında, O kız Ana...