Günaha batmıştı, batabileceği kadar günaha batmıştı. Siyaha boyanan parmakları bir meleğin ışıkla kaplanmış tenini karanlıkla kapatıyordu. Yara izleriyle pürüzlenen teni onunla bir bütün oluyor, dikiş izleri birbirini tamamlıyordu. O hiç kirlenmeyen bembeyaz kanatlar bedenini örtüyor, sanki sen hiçbir güneşe muhtaç değilsin, senin ışığın ben olacağım diyordu. Öyleydi de, Tanrı'ya yemin olsun ki öyleydi.
Wang Yibo onu okşarken işte tam da böyle düşünüyordu.
" Gıdıklanıyorum." Ruh eşinin parmaklarını çıplak belinde hisseden Xiao Zhan kıkırdayarak onu kendinden uzaklaştırmaya çalıştı ama bunda ne kadar başarılı olduğu tartışılırdı. Aslında onu uzaklaştırmak da istediği yoktu, yalnızca eğleniyordu. Wang Yibo üstlerindeki örtüyü yavaşça sıyırıp çıplak kasıklarına kadar indirdiğinde kanatlı adam refleks olarak örtüyü kavradı.
" Yibo, rahat durur musun?"
" Seninle uğraşmak hoşuma gidiyor."
Xiao Zhan gözlerini devirip yerde duran şortuna uzandı. " Sen beni yine yemeye başlamadan giyineyim bari." Kanatlarını üstüne örtüp yalnızca şortu bacaklarından geçirdi ve ardından hemen oturdu. Bacakları bedenini hiç taşımıyordu, genç adam bunun sebebini bilse bile düşündükçe utandığından aklına getirmemeye çalışıyordu. Oturur oturmaz Wang Yibo'nun kolları tarafından esir alındıklarında gülümseyerek ona izin verdi.
" Düşündüm de, haftalar önce, kumsaldayken içiyorduk, hatırlıyor musun?" Burnunu genç adamın arkasından boynuna gömüp banyo yapmalarına rağmen hiç değişmeyen sümbül kokusunu içine çekti. Dayanamayıp çıplak boynuna ufacık bir öpücük kondurduğunda Xiao Zhan'ın kanatları seğirdi, yanakları tatlı bir pembelik kazandı.
" Hatırlıyorum, basılmıştık hani." Orada güç bela öldürdükleri üç kişi aklına geldiğinde durulmuştu.
" O kadarını da hatırlamana gerek yoktu! Neyse, içiyorduk ve... Ben sarhoş halini çok merak etmiştim."
Xiao Zhan'ın dudakları şaşkınca aralanırken yüzünü omzunun üzerinden ona doğru çevirdi. Wang Yibo usulca gülümsüyordu. " Yani... Şimdi içecek miyiz?"
" Bingo!" Genç adam ayağa kalkıp onun da ellerini kavrayarak doğrulturken Xiao Zhan hafifçe sendelemişti ama o bunu fark etmedi. Genç adam heyecanlanmıştı, eşinin ardından sarsak adımlarla yürürken mutfağa ulaştılar. İkisinin de üzerlerinde olan tek şey şortları olduğundan bu manzara biraz garip dursa da umurlarında değildi.
Xiao Zhan masanın üzerinde duran içki şişelerini gördüğünde gözlerini irileştirerek bir tanesini eline alıp inceledi. Alkol markalarını bilmediği için bunun ne olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu ama öğrenebilirdi. Wang Yibo yüzünde bir gülümsemeyle açtığı şişeyi kadehlere doldururken kanatlı adam bankoya yaslandı. Soğuk mermer belini ürpertse bile sorun etmeden onu izledi, genç adam yüzünde heyecanlı bir tebessümle kadehi ona uzatırken kendi bardağından büyük bir yudum almıştı.
Xiao Zhan bu ani fikrin nereden geldiğini bilmese bile Wang Yibo hayallerinden birini gerçekleştiriyordu; Xiao Zhan'ın şerefine içecek, her bir yudumunda onun gözleri içinde kaybolacaktı. Kanatlı adam kadehinden küçücük bir yudum aldığı an yüzünü buruşturarak dudaklarını geri çekti. " Daha önce içtiğimde de aynı şey olmuştu!"
" Çünkü bu hayatın boyunca aldığın üçüncü yudum falan." Wang Yibo gülümseyerek onun yanına yürürken eşinin bacaklarının nasıl ağrıdığını hissedebiliyordu, şimdi bile mutfak tezgahından destek alarak ayakta durabiliyordu. Zaten normalde kanatlarını sırtında fazla taşıyınca yorulan birisi olarak onunla iki defa üst üste sevişmiş, üstüne dinlenememişti bile. Gözlerini kısıp onun önünde durduğunda elleri belini kavradı. Çok kısa bir süre sonra Xiao Zhan mutfak tezgahının üzerinde oturuyor, şaşkınca onu izliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kan ve Kanatlar [Yizhan]
Fanfiction" Bütün dünyaya karşı sadece onlar vardı, biri kanatlı, diğeri ucube iki adam." Deneyler yaptılar. Denekleri öldürdüler. Kendi amaçları için başkalarının hayatlarına el koydular. Üstün bir yaratık, bir ucube yaratma projelerinden sadece ikisi başarı...